İlk başta üç ortak olarak yola çıkmıştınız. Şu anda ofis daha farklı bir yapıya sahip. Bu noktaya nasıl ulaştınız?
Bunun büyük oranda fazla girişimci bir yapıya sahip olmamızla alakalı olduğunu düşünüyorum. İyi ya da kötü, tartışılır ama kafamız hep ona çalışıyor. Perakende alanında çalıştığımız ve farklı sektörlere dokunduğumuz için o sektördekiler kadar olmasa bile, ortalama bir insana göre farklı konularda ciddi bilgiye sahibiz. Öyle olunca eksikleri de daha iyi görüyorsunuz, ben yapsam şöyle olurdular başlıyor. Yüz tane şey konuşup bir tanesini yapıyorsunuz, tabi birçoğumuz onu da yapmıyor. Biz üç kişi olmanın faydasını kullanıp, bundan cesaret alarak Ofix’i kurduk. Ama o zaman birisi “toplamda bu kadar para yatıracaksın, bu kadar büyüyeceksin” deseydi büyük ihtimalle girmezdim. Yani az bilmek de bazen iyi çünkü çok fazla didiklerseniz zaten böyle bir işe girişemiyorsunuz. O zaman bir cesaretle, işin bütçesini de daha küçük görerek başladık. Şansımıza Ofix büyüdü ve biraz daha büyümesi için daha fazla yatırım yapmamız gerekti. Ama aynı paralelde YOO da büyüdü.
"Hedef koyarsanız, yapmanın yolunu da bulursunuz"
Çok da yakın zamanlarda açıyorsunuz ikisini; YOO 2007’de, Ofix 2012’de kuruluyor. Tam beş yıl sonra...
Evet, ama ofisi açalı beş yıl oldu, şimdi bunu yapalım diye planlı bir şekilde düşünmedik. Tabi şimdi birkaç şeyden dolayı mutluyuz. Ofix büyüdü. Belki çok uğraştık ama o sayede ticaret hayatına daha farklı bakmayı öğrendik. Hiçbir mimar arkadaşım ofisini kurarken böyle bir iş stratejim var, 3 yıl sonra şuraya geleceğim, 5 yıl sonra bu olacak, şu kadar ciro hedefliyorum dememiştir. Ama Ofix gibi bir şirket kurunca, ilk yıllarda olmasa bile ekibinizi büyüttükçe, size işi öğretecek insanlarla çalışmaya başlayınca, finansa ve iş yönetimine dair, şirketin geleceğini planlamaya dair daha iyi fikriniz oluyor. Oradan öğrendiklerinizle dönüp bu tarafa baktığınızda, burayı da o formatta düşünmeliyim deyince, daha net bir görüş açınız oluyor. Yoksa genelde mimarlık ofislerinde yaptığın ürüne aşık olup onunla birlikte ölüyorsun. Dünyada baktığınızda 4000 çalışanlı mimarlık ofisi var. Türkiye’den böyle bir şey çıkma ihtimali yok. Rakibim kimler, hangi sektörlerde büyümeliyim, dünya nereye doğru gidiyor, bölgesel olarak etki alanlarım nereler olmalı, bu bölgelerde kendimi nasıl göstermeliyim, stratejik ortaklıklarla mı büyümeliyim yoksa kendim mi ofis açmalıyım? Kimse bunları düşünmüyor. Oysa insan bakış açısını mümkün olduğunca geniş tutmalı. Daha çok finans üzerine çalışan uluslararası bir headhunter firması var. Kurucusu 88 yaşında. 49 ülkede temsilcilikleri ve 60’ı aşkın ofisleri var. Ama hiçbiri ortak pozisyonunda değil. İsviçreli bir headhunter olarak Türkiye’de ofis kurar mısınız? Vergisi nasıl olacak, kim nasıl işe alınacak? Zor meseleler. Ama hedef koyarsanız yapmanın yolunu da bulursunuz. Önemli olan o. Bizde ya yapamamcılar var, ya bu kadarı bana yeterciler var, ya o konudan hiç haberi olamayanlar.