Kurumsal kimlik ile iç mekan birlikte tasarlandığında bir dilbirliği oluşuyor. Hepsi bütünlük içinde olduğunda böyle bir avantaj var.
Selen Selviler Özüekren: Evet, aslında olması gereken bir şey bu. Biri diğerinden önce ya da sonra yapılıp da sonrakine yön vermeye çalıştığında bir parçası eksik kalıyor işin.
Ajans bir logo tasarlıyor, ona göre bir kimlik belirliyor. İç mimar geliyor, kendisine göre bir şey yorumluyor...
SelenSÖ: İki tarafta da egolar yüksek. Hayal gücü sınırsız ama bir başlangıcın üzerine devam etmek zor.
Akgün Özüekren: Bu arada üçüncü oyuncu da müşteri. Onun da talepleri oluyor. Hakikaten üçlü bir çatışma yaşanıyor o alanda.
SelenSÖ: Koç’un Arçelik’in logosunu değiştirmesinin ardından, insanların, kimliklerin yenilenebileceğine dair düşüncelerinin kuvvetlendiği, herkesin bir yenileme haline girdiği bir dönemdi. Dolayısıyla bir sürü kurumsal kimlik projesi yönetiyorduk. Yavaş yavaş içlerine mimariyi de giydirmeye başladık. Gıda sektörüne girmemiz Beyaz Fırın ile oldu. İlk işimiz Beyaz Fırın’ın kurumsal kimliğini derleyip toplamak, bir kılavuz oluşturmaktı. Kurumsal kimliklerini oturttuktan sonra, ambalaj tasarımlarını ve görsel tasarımlarını yaparken birden bire mekana geçtik.
AkgünÖ: 2008 yılında Ataşehir’deki Beyaz Fırın’ın açılışında cephe için bir düzenleme tasarlamıştık. Kurumsal kimliğin bir ögesi olan 15 metrelik cephenin imalatı sırasında, aslında projeyi başka bir mimari ekip yürütüyordu. İç mekan projesini Gökhan Avcıoğlu yapıyordu. Bir yandan o çalışma yapılırken, biz de cepheyle ilgili çalışmayı sürdürüyorduk.
SelenSÖ: Ama grafik tasarım ekibi ile mimari ekip hiç biraraya gelemedi, buluşamadık bile. Müşterimiz çok sağlam bir vizyona sahip olduğu için kimlik yenilenirken mimarinin de buna paralel devam etmesini istiyordu. Oldukça detaycıydı ve en doğrusunun yapılmasını istiyordu. Akgün’e de sık sık fikir soruyorduk. Cepheyi tamamladık, diğer ekip de iç mekanı yaptı. Ancak bir sonraki projede Akgün’den Beyaz Fırın’ın mimari konsept tasarımını üstlenmesini istediler.
AkgünÖ: O süreçte Selen bir yandan projeyi yürüten mimari ekiple konuştuğu için çok müdahil olmak istemedim. İyi de bir ekiple çalışıyordu. Etik olmaz diye düşündüm. Birtakım ufak yorumlarla geçiştirdim ama ondan sonra birlikte çalışmaya başladık. Zaten planlarım arasında yeni bir şeyler yapmak vardı. 8-9 yıl ağırlıklı olarak eski eser restorasyonu üzerine çalıştım. Sultanahmet’teki Four Seasons Hotel, Laleli’deki eski Ramada Hotel gibi büyük projelerde görev aldım. Aynı zamanda Four Seasons’ın arkasındaki arkeolojik kazı alanında mimari ekip lideri olarak üç yıl bütün çizimleri yönettik. Bayağı emeğimiz vardır orada.
“Projelerimde ahşabın yeri ayrıdır”
Sizin yüksek lisansınız var mı?
AkgünÖ: Evet, İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünde yaptım. Amcam Yalçın Özüekren, eski toprak mimarlardan. İTÜ’nün öğrencilerini 5 yıllık eğitimle mimar-mühendis olarak mezun ettiği dönemden. Restorasyon da yaptığı için ahşapla çok yoğun çalışıyordu. O dönemde ahşapla ilgili çok şey öğrendim ondan. Benim projelerimde de ahşabın yeri ayrıdır.
Kovuk İnşaat’ta çalışırken, firma bünyesinde Kovuk Donatı adlı bir ahşap atölyesi vardı. Burada ağırlıkla Boyner, YKM gibi büyük mağazaların ve duty free mağazalarının ürün teşhir stantlarının imalatı yapılıyordu. Atölyenin kuruluş amacı ise, restorasyon ağırlıklı bir ofis olduğumuz için bu projelerdeki uygulama işlerinin, kapı pencere detaylarının, yani bütün ahşap imalatlarının yapılabilmesiydi. Mobilya tasarımından kentsel planlamaya kadar çok geniş bir spekturumda işler yaptık. Libya’da, Fas’ta, Makedonya’da kentsel planlama ölçeğinde projelerimiz oldu. Bununla beraber, atölye kısmında oradaki imalatı görmüş, tanımış olmanın ardından, yaptığımız her projede mobilya konusunda özel detaylara ağırlık verdim. Dolayısıyla bunu nasıl ilerletebilirim diyerek endüstri ürünleri tasarımı yüksek lisansına başladım. Mobilya tasarımı niyetiyle girip, önüme başka bir dünyanın kapılarının açıldığını gördüm. İlginç bir deneyim oldu. Farklı üretim yöntemlerini öğrendim orada.
Şimdi geldiği nokta çok acayip...
AkgünÖ: Evet, ben okurken 3D yazıcılar yeni gündeme geliyordu. Ama ileriye dönük 1-2 projede, tez çalışmasında işlenmişti. Ben işlerin yoğunluğundan dolayı tezimi bitiremedim ama en azından oradaki bilgiyi almış oldum.