“İngiltere’de her şey belli bir mantık ile çalışıyor; Türkiye’de ise mantık geri planda kalıyor”

02 Aralık 2010



İngiltere'ye ilk gidişiniz üniversite eğitimi almak için miydi? Yoksa daha önce bu ülkede bulunuyor muydunuz?


İngiltere'ye 33 sene evvel geldim. Ortaokulun sonunda İngiltere'ye gittim ve liseyi de orada okudum. 13 yaşından beri İngiltere'deyim yani… İyice İngilizleştim aslında! (gülüyor)

Lisans eğitiminizi Bath Üniversitesi'nde almışsınız. Merak ediyorum: İngiltere'ye gitme kararını nasıl almıştınız?

Aile… Babam orada araştırmacı olarak bulunuyordu. Biz de onu takip ettik. Ben kaldım ancak onlar geri döndüler.

Öncelikle mühendislik eğitimi almışsınız ve ardından mimarlığa yönelmişsiniz. Mühendisliğe olan ilginiz nereden kaynaklanıyordu?

Okulda çalıştığım konular genellikle ilmi konulardı: Matematik, fizik gibi… Yönlendirme de baba tarafından oldu biraz… Türkiye'de genellikle olduğu gibi. Bu vesile ile mühendislik okumak amacı ile üniversiteye gittim. Ama üç ay sonra bu alanın tam da bana göre olmadığını fark ettim. İlim benim için çok enteresan bir konu ama sanatı da işin içine katmak istedim. O sıralarda Bath Üniversitesi'nde edindiğim arkadaşların çoğu da mimarlık öğrencileri idi. Onlarla stüdyolarda sabahlardım; proje yaparlarken onlara eşlik ederdim. Mimarlık eğitiminin keyifli bir çalışma ortamı olduğunu anladım. Dolayısıyla üç ay içinde de karar verdim ve mimarlığa geçtim.

Mimarlık eğitimi aldıktan sonra yine öğrenim amaçlı olarak ya da çalışma hayatına atılmak üzere Türkiye'ye dönebilirdiniz. Veya farklı bir ülkeye geçebilirdiniz. Mesleği İngiltere'de yürütmek ailevi bir karar mı idi, yoksa mesleki mi?

Küçüklükten beri orada bulunduğum için Türkiye'den biraz uzak kaldım. Dolayısıyla ülkeye dönme hevesim de yoktu. Babamlar da oradan Afrika'ya geçti. Türkiye'ye de uzun süreler dönmediler. Ailem buraya 1984 yılında geri geldi. O zamana kadar ben de üniversiteyi bitirmiş ve Arup'ta çalışmaya başlamıştım. Öte yandan –itiraf etmek gerekirse- biraz da korku vardı… Mimar gözünden görünce, yani bulunduğunuz mekanın penceresinden baktığınızda, bu korkunun nedenlerini görebiliyoruz. İstanbul'un siluetine bakınca mimarlığı görmek çok zor… Karmakarışık, sistemsiz, plansız… "Urban design" diye bir şey yok! Bunlar, bir yandan benim içimi karartıyordu, diğer yandan "Bunlarla boğuşulamaz!" diyordum. İngiltere'deki sistematikliğe alıştım. Orada her şey düzgün, doğru ve belli bir mantık ile çalışıyor. Burada ise mantık –gördüğüm kadarı ile- geri planda kalıyor. Hele ki 1970'li senelerde gidip geldiğimde, sağcı-solcu ayrımlarını ve askeri darbeyi gördüğümde "Niye geleyim?" dedim; "Burada, bu karmaşık ortama niye gireyim?".


Londra Merkezli "AvcıArchitects"in Kurucusu Selçuk Avcı
Almanya'dan "Ağırbaş & Wienstroer"in Kurucu Ortağı Ercan Ağırbaş
Brüksel Merkezli VIZZION Architects'in Kurucusu Şefik Birkiye
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :