“Londra’dan koparsam, entelektüel açıdan aç kalırım!”

02 Aralık 2010

Peki İngiltere'de bir Türk olarak herhangi bir zorluk yaşadınız mı?

Hayır, hiçbir zaman! İngiltere, insanları çok dahil eden bir kültüre sahip. Orada dolu azınlık var. Ama İngilizler, ne denir, eşitliğe inanan ve bunun tatbikatını yapan bir millet. Demokrasinin tam kök saldığı memleketten söz ediyoruz. İnsanların birbirlerine karşı davranışlarında "etik", çok yüksek bir seviyede… Dışlama gibi bir durum içerisinde kendimi hiç bulmadım. Hemen iş hayatına daldım ve Türk olmam ya da olmamam hiçbir şeyi değiştirmedi.

Mesela üniversite biter bitmez girdiğim Arup Associates'da, çalışma gruplar halinde yapılırdı. Büyük bir şirket bu, 150 kişi civarında ve sanki onun içinde farklı proje ofisleri varmış gibi… O şirket benzeri birimlerin içerisinde gençler ve tecrübeliler bir arada çalışırdı. Gençlere her daim söz hakkı verilir, teşvik edilirdi ve onları konuya dahil etmekten öte, bilhassa ileri itmek gayesi gözetilirdi.



Yani bahsettiğiniz eşitlikçi durum, yalnızca etnisiteler arasında değil, farklı yaş grupları, cinsiyet grupları için de geçerli…

Ben şansım da biraz etkili oldu sanırım. Bir örnek vereyim: Peter Clegg'in ofisi "Fielden Clegg Design"a, o zamanlar "architecture shop" yani "mimarlık dükkanı" diyorduk. Bu ofis, ben Bath Üniversitesi'ndeyken tam da evimin karşısındaydı. Bir gün "Burada neler oluyor?" diye merak ettim, kapıyı çaldım ve içeri girdim. Dört ortak yeni başlamışlardı. Biraz kurcalayınca, yeni bir şeyler de yapmaya başladıklarını fark ettim. Orada çevrecilik, sürdürülebilirlik ve ekoloji açısından bazı işlerin tatbikatını yapıyorlardı. Hemen binanın arkasında, nehrin kenarında dört konut inşa etmişlerdi. Benim de henüz öğrenci iken ilgi duyduğum bir konu idi. Dolayısı ile bu pratiğe dahil olmayı talep ettim. Bir Türk olarak… Onlar da biraz birbirlerine bakındılar; atılganlığım karşısında şaşırmışlardı. "Bize biraz zaman verebilir misin?" dediler. Ertesi gün, kapının altından bir zarf atıldı. "Yarın işe başlayabilirsin" diyorlardı. İşte bu ofise katılmamı, biraz da yabancı olduğum için istediler. "Bize bir ayrıcalık verir; değişik bir düşünce tarzı getirir" dediler. Arup'ta da aynı şekilde! Orada Singapur'dan, İspanya'dan, Türkiye'den ya da Avustralya'dan insanlar var ve ofis, çok milletli bir ofis! Bugün İngiltere'de bir ofise katılırsanız, göreceksiniz; bir anlamda "United Nations of Architecture" gibi bir durum var.

Oldukça liberal bir mimarlık ortamından bahsediyoruz.

Son derece liberal! Herkes, öncelikle düşünceye önem verdiği için her şeye açık… Okuldan yeni çıkan birisi de söz sahibi olabilir. Norman Foster ve Richard Rogers gibi büyük isimler de bu açıklık ile ofislerini yürütüyorlar. Biz de burada, Türkiye ofisimizde aynı felsefeyi güdüyoruz.

Öyleyse İngiltere'de çalışıyor, bu coğrafyada mimarlık üretiyor olmanın avantajları arasında başka neleri sayabilirsiniz?

İngiltere'de, söylemesi ayıp, seviye daha yüksek. Burası, sürdürülebilirlik açısından Türkiye'nin belki 30 sene ilerisinde… Çünkü konuya daha erken el attılar. Yeni bir şey bulmak için İngiltere çok müsait bir yer! Kendini yenilemek, kendini daha yüksek bir seviyede konumlandırmak için… Mesela Architectural Association'da (AA) hocalık yaptım ve bunu istememin sebebi, tam olarak da kendimi biraz zorlamak idi.

Ne anlamda?

Karşılaştığım insanlar benden biraz daha iyi olsunlar ki kendimi onlar arasında biraz yükseltebileyim, geliştirebileyim… Kolaya kaçmak istemediğimi söylemeye çalışıyorum. Bir yandan İstanbul'un planlama durumu gibi bir problem ile karşılaşmamak üzere kolaya kaçtım. Ancak öte yandan İngiltere'deki entelektüel "challenge"a dahil olmak, düşünce sınırlarını daha zorlayan bir ortama girmek için kendimi zora koştum.

AA'deki hocalık deneyiminiz sırasında sizi motive eden, öğrencilerin ya da diğer hocaların eğitim, bilgi seviyeleri veya mimarlığa yaklaşımlarının yetkinliği gibi kriterler miydi?

Evet, tabi ki! Aslında "motivasyon" çok isabetli bir kelime… Tam olarak da o motivasyonu sürdürebilmek için İngiltere'den asla ayrılmadım. Şu anda bile ofisimiz Londra'da devam ediyor. Ayrılamam, kopamam da! Entelektüel açıdan aç kalırım! Tamamen İngiltere'den kopar ve kapağı Türkiye'ye atarsam, yapamam.


Londra Merkezli "AvcıArchitects"in Kurucusu Selçuk Avcı
Almanya'dan "Ağırbaş & Wienstroer"in Kurucu Ortağı Ercan Ağırbaş
Brüksel Merkezli VIZZION Architects'in Kurucusu Şefik Birkiye
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :