Çok sayıda küresel firmaya hizmet veriyorsunuz. İngiltere ve Amerika'da iş yapma konusunda deneyime de sahipsiniz. Yurtdışına proje üretmek gibi bir planınız var mı?
Yudum Boytorun: 2017’nin başından itibaren bu trafik ve sistemde çalışmaya başlayacağız. Eskiden Türkiye gelişmekte olan ülkeler listesindeydi. Sonra daha kibar bir şekilde okyanus ötesi dediler. Artık bizim bir Arap ülkesi olmadığımızı görüyorlar. İş yapış şeklimiz bence Avrupalı. Bizim gibi pek çok mimarlık ofisinin de böyle olduğunu düşünüyorum. Net dokümantasyon ile her şey önümüzde, ölçüyoruz, tarifi, reçetesi, her şeyi belli. Ona 6 ay sonra bakarız, hesabını 3 ay sonra keseriz yok. İşveren bizimle yola çıktığı zaman iş takvimi belli, programı belli, bütçesi belli; süreci işe bilerek başlıyor.
Mazda Genel Müdürlük
BIM kullandığınız için tasarım sürecini de takip edebilir.
YB: Evet, eğer yetkin elemanı varsa sunucumuza bağlanıp ne yaptığımızı online olarak görebilir. Yapan var mı derseniz, hayır, ama isterse yapabilir, o altyapı mevcut. Türkiye'nin doğusunda büyük inşaat firmaları dışında bu konuda bazı açıklar var. Ben bu sektördeki boşluğu dolduracağımızı düşünüyorum. İç mimaride showroom, ofis ve kurumsal projelerimiz devam ediyor ancak aynı zamanda termal otel, konut, yurt tipolojilerinde de ciddi bir tecrübeye sahibiz.
Bartın'ın kültürel mirasına anlamlı katkı...
Aynı zamanda restorasyon deneyimine de sahipsiniz. Bu alanda gerçekleştirdiğiniz projelerden de bahsedebilir misiniz?
YB: Öncelikle Türkiye’de restorasyon projesi yapmanın gerçekten çok zor olduğunu belirtmek gerek. Kurullara gidiliyor, projeler hazırlanıyor. Keşif özetleri, hakedişler... Bir ev sahibinin bunu tek başına yapması gerçekten mümkün değil. Bu nedenle de tarihi yapılarımız kaybolup gidiyor.
Bizim güncel restorasyon projemiz Bartın’da bulunan ve 2010 yılında çalışmalarına başladığımız KAF Konak. KAF Konak yani Settarlar Konağı 100 yıllık geçmişiyle bize ailemizden yadigar ve çocukluğumuzun geçtiği yer. 2010 yılında restorasyon çalışmalarına başladığımızda ev artık yok olmaya yüz tutmuştu. İçerisinde ailemize ait ne varsa evsizler tarafından yağmalanmış ya da ısınmak için yakılmıştı. Çatının da artık su almaya başlamasıyla yapı çürümeye başlamıştı. Bu restorasyon sürecinin benim için tabii ki çok daha özel anlamları var; öte yandan Bartın’a katkılarını da çok önemsiyorum. Benim bu işi yaptığımı gören bir arkadaşım kendi evini de restore etmemi istedi. Onun hikayesinde de büyükler vefat etmiş, aile İstanbul’a taşınmış, ev bir başına kalmış. Biz bu projeleri yaptıktan sonra Bartın'da 1-2 yapı daha restore edildi. Kentin dokusu çok bozulmuş, Safranbolu olmasına daha çok yol var; ancak yine de 200'ü aşkın ahşap ev hala duruyor. Tabii bu restorasyonlar ancak uzun bir süreçte planlı olarak yapılabilir. Hakikaten o evlerde yaşayan bir insanın tek başına bu yükün altından kalkması mümkün değil. Devlet destek oluyor, kredi ve hibe veriyor ancak bilmeyen birisi için o süreci yönetmek çok zor. Ben bunu bizzat yaşadım. Türkiye'de bu konuda ciddi bir açık var. Yaptığımız işleri görenlerin başka işler talep etmesiyle birlikte biz de ofisin içerisinde bunun için küçük bir ekip oluşturmayı planlıyoruz.