Londra ve New York gibi iki farklı coğrafyanın bilgi birikimiyle yola çıkmak büyük bir avantaj. Bunun pratiğinize nasıl yansımaları oldu?
Yurum Boytorum: Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de BIM yeni icat edilmiş gibi bir durum söz konusu. Biz 15-16 yıl önce Amerika’da bunu kullanıyorduk, projeler bu disiplinle yapılıyordu. İkimiz de İstanbul'a o öngörüyle geldik. Döndüğümüzde bir vizyonumuz vardı. Proje ve iş yapış şeklimiz farklıydı. Adım adım yol aldık ama doğru yol aldık.
O dönem AutoCAD kullanmak bile önemli bir fark yaratıyordu ofisler arasında.
YB: Evet, çok efsanevi ofisler 3ds Max'te animasyon yapıyordu. Yazılım kullanan, projeye hakim bir ekip olduğu zaman bütçe sınırları aşmıyor. Hangi marka, hangi model, hangi teknik özellikte ürün kullandıysanız, bütün bunlar proje modelinin içerisinde oluyor. Bu anlamda bizim için fark yaratan projelerden biri, Mercedes’in otobüs teslim holüydü. Canlı bir model üzerinden güncel proje bilgilerine anında ulaşılabiliyordu. Belki çok büyük firmalar bunu yapıyordu ancak onlar da Allplan'la, Oska'yla kendi yazılımlarını üretiyordu. Bizim temel farkımız, bu işe ilk başlayan firmalardan biri olmamız. Revit ve BIM meselesinde bayağı yol aldık.
Mercedes Benz Teslim Holü
Semih Boytorun: Yeni bir jenerasyonun ilk çocukları gibiyiz...
YB: Üniversitedeyken internete bağlanmak 4 dakika falan sürerdi. Onu da gördük, AutoCAD'i de gördük. Bilgiyi model üstünde güncel tutmak, keşfin, metrajın proje değiştiği anda değişmesi, özellikle büyük projelerde çok önemli. Ofisimiz de buna karşı çıkmadı. Yıllardır alıştıkları bir düzen vardı, artık bu yok, AutoCAD'i neredeyse açmıyoruz. Yeni gelen meslektaşlarımız zaten canavar gibi. Program bilmeyenleri de içimizde yetiştiriyoruz. Ona vakıf olduk artık.
SB: Son derece dengeli büyüdük. Önce 1-2 kişilik eklenmeler oldu, muhasebe vs. derken şu anda 13 kişiyiz.
İlk ofisiniz neredeydi?
SB: Emirgan’da küçük bir ofisle başlamıştık. Sonra İstinye Borsa Binası’na yakın bir ofiste çalıştık. 24 saat çalışan bir ofisti, sürekli sabahlıyorduk. Daha sonra Nişantaşı’na gittik. Orada işe değil de, Nişantaşı ve parti aşkına bağlı bir büyüme oldu. Ofisi kapatıyorsunuz, kimse eve gitmek istemiyor. Kapı çalınıyor, üç kişi geliyor, staj başvurusu yapmak istiyoruz diyorlar. Olabilir ama bizde 1 tane boş istasyon var şu anda diyoruz. Ertesi gün kendi bilgisayarlarıyla geliyorlar. Ofisimizi Nişantaşı’na taşırken bütün işverenlerimizin Nişantaşı'na gelmek isteyeceği merkezi bir nokta olduğunu düşünmüştük. Hiç de öyle olmadığını yaşayarak görmüş olduk, şimdi orada trafik vardır diye kimse gelmek istemiyor. Bunu anlayınca önce Levent’e döndük, sonra Emirgan'a geldik. 2008'den beri de buradayız.
Bu mekanı da herhalde siz tasarladınız.
YB: Burayı aldığımızda yarısı gömülü bir bodrum kattı. Ciddi bir dekorasyon çalışması yapmadık, tamamen fonksiyonel bir şekilde kurguladık.
Boytorun Mimarlık ofisinden görüntüler