Bütün bu sandalyeler kaldırıldı, insanlar sokakta oturdu mu oturmadı mı, esnafın hakkı nedir ne değildir tartışmasından önce şunu merak ediyorum: Kent kentlinin midir gerçekten?
Murat Cemal Yalçıntan: Tabi ki kent kentlinindir, kimsesiz değildir. Uzun süredir yaptığımız mücadelelerin ana temasıdır bu. Dönüşümle de, yenileme alanlarıyla da, kamusal alanların elimizden çıkarılması ile ilgili mücadelelerle de ilgilidir. Kentin, hakiki kentlinin elinden alındığını ve başkalarının kullanımına açılmaya başladığını veya başkalarının tercihleri doğrultusunda yeni mekanlar üretildiğini, dolayısıyla hakiki kentlinin tercihleriyle örtüşmediği için de orayı kullanamaz hale geldiğini hep söylüyoruz ve buna karşı çıkıyoruz.
Bir kentte yaşayan insanlar, o kentin nasıl kullanılacağına karar vermelidir. En azından –karar veremiyorsa da- belirleyici olan, o kentin insanları olmalıdır. Peki kentliyle ilgili belirleyici olan nedir? O kentin insanlarının ihtiyaçları, tercihleri, zevkleridir, keyifleridir. Ama bu, sadece Beyoğlu üzerinden tartışılacak bir konu değil. Kentin bugünkü dönüşüm ve yenileme alanlarında yaşayan insanlar var. Buralarda insanlar sorgusuz sualsiz, hiç onları ikna etmek yoluna gidilmeden çıkartılıyor, kentin dışına yönlendiriliyorlar. Öte yandan bir de kentin kamusal alanları konusu var. Mesela ben, Beşiktaş'ı çok uzun süre gündemde tutmaya çalıştım. Beşiktaş giderek o eski bildiğimiz orta-alt sınıf ve öğrenci yoğun kullanımından, daha üst orta sınıf ve zengin öğrenci kullanımı yoğunluğuna evriliyor. Örneğin, Akaretler bölgesi… Biliyorsunuz, sahilde çay bahçeleri vardı. Başbakanlık ofisinin orada olmasının getirdiği güvenlik sebebiyle kaldırıldı. Ben bunun, yedi yıldızlı otel projesi ile ilişkili olduğunu, o bölgenin zaman içerisinde otel yönetiminin kullanıcılarının kullanımına tahsis esileceğini, en azından onların kontrolü altında olacağını düşünüyorum. Beşiktaş'ta da bir temizleme operasyonu yaşanıyor. Henüz giremedi çarşının içine; etrafında dolaşıyor ama… Hatırlayın, Tansaş'ın orada kotçular vardı; millet oraya geliyor ve 5-10 TL'ye kot alıyordu. Artık 5 TL'ye kot almak için çok daha başka yerlere gitmemiz gerekiyor. Orada çok güzel sebze-meyve satan bir hal vardı. Babam güzel meyve-sebze için çocukken beni Kadıköy'den Beşiktaş'a yollardı.
Küçük küçük elimizden çıkıyor kullanım alanlarımız… Beyoğlu'nda oluşan şey de –yani masaların-sandalyelerin yayılması, sokakların kapanması- kullanıcının talebi ile ilgiliydi. Sadece işletme sahibinin tercihleri üzerinden veya genişleme isteği üzerinden oluşacak bir şey değil. Sonuçta, siz atarsınız önünüze bir sürü masa ama bomboş da kalabilir. Ama Beyoğlu'nda tıklım tıklımdı her yer. Özellikle bahar ve yaz aylarında hakikaten bir şenlik havasındaydı. Bir sürü insanın arasından geçiyordunuz. Dolayısıyla bu alanın da, "kamu tercihleri" yönünde kullanılmaktan çıktığını görüyoruz bu yeni kararla.
Bu yeni kararı değerlendirirken iki farklı açıdan bakmak gerekir:
Bir; belediyelerin bir düzen kurma görevi vardır ve işgaliye paraları alırlar. Beyoğlu'nda işletmelerde ise bazı sıkıntılar vardı. Yayılmalar yüzünden orada yaşayan veya ofisi olan insanların geçişleri engelleniyordu. Mesela bizim BirUmut Derneğimizin komşusu, alt kattaki bir kafedir. O kafenin masa ve sandalyeleri girişimizi tıkar. Yayılır; müşteri gelince iki masa daha atılır oraya. Böyle olunca girerken sen de sıkıntı yaşıyorsun ve uyarıyorsun onları "Şunları biraz kaydırır mısınız?" diye. Bir de oralarda yaşadığınızı düşünsenize! Hakikaten her gün girip çıkmak problem… İşgaliye paraları da ödenmeyince belediye yaptığında meşru hale geliyor tabi. Ancak ikinci nokta bu meşruluğu ok ediyor. Gidiyoruz Beyoğlu'na, bütün şenlik havası gitmiş; sokaklar yalnız, herkes içeriye tıkılmış. Böyle sıkıntılı bir hava… Turisti, esnafı, muhalifleri ile herkes küsmüş sanki... Belediye, kamusal alanı kamunun kullanmak istediği biçimden farklı bir hale sokuyor. Bunu da kaba güçle yapıyor. Dolayısıyla kabul edilecek iş değil!