Peki size herhangi bir müddet tanıdılar mı? Herhangi bir uyarı oldu mu?
Tarkan Yanar: Bizim zaten dernek olarak vurguladığımız şey bu. Esnafın tabi ki hatalı olduğu noktalar olabilir. Ama nihayetinde sen devlet ya da yerel yönetim olarak bir şey yapıyorsan, bir yaptırımın varsa, uygulayacaksın. Ama bu yaptırımın belli yöntemleri vardır ve bu yöntemler yasada belirlidir. Şu yapılabilirdi: Geçiyor oradan zabıtan, kolluk gücün… "Kardeşim ihlal etmişsin sınırını, yapma" dense, bu uyarı, birinci şifahen uyarıdır. Şayet devam ederse, ver yazılı tutanağını, tebliğ et. Üçüncüde ise, atıyorum, 6 ay mı, 1 sene mi neyse, işgaliyeden men edeceğim de. Bir 3. kez daha denetle, baktın ki ihlal etmiş, gerçekten o noktaya –problemli olan noktaya sadece– o uygulamayı yap. O zaman kimse belediyeye bir şey söyleyemeyecekti, ağzını açıp da bir şey diyemeyecekti.
Ama bu süreçlerin hepsi atlandı.
TY: E, tabi ki yani… Şimdi Beyoğlu Belediyesi diyor ki "Belediye yönetimine geldiğimde 800 tane ruhsatlı yer vardı, şu an 3 bine ulaştı". Ama sorun biraz da bu! Sen kimseye danışmadan, bir kurul oluşturmadan ve tamamen kendi inisiyatifinde ve tasarrufunda 2200 tane ruhsat dağıttığını söylüyorsun. O zaman sen böyle kaotik bir zemin oluşmasına neden olduğunu da itiraf etmiş oluyorsun. Planlamasını doğru düzgün yapmadan, denetimini nasıl yapacağını belirlemeden, altyapısını hazırlamadan 2000 küsur tane ruhsatı dağıtmışsan, bu iş kangren olsun da ben bir bıçak vurayım gibi bir niyetle hareket etmişsin demektir.
Tahir Berrakkarasu: Belediye Başkanı HaberTürk'te 750 tane işgal alanı olduğunu, kendilerinin 240 tanesine müsaade ettiğini, 510 tanesine müsaade etmediklerini söylüyor. Şimdi arkadaş, bir günde olmadı ki 510 tanesi! Sabah bir kalktık ki 510 tane yer işgal yapmış değil ki! Bu şekilde aslında kendi kendini ihbar ediyor; "Ben işimi yapmıyorum" demiş oluyor. Ya da şunu söylüyor: "Zabıta arkadaşlarım duygusal davranmışlar, bunlara müsaade etmişler. Japonca konuşmuşlar esnafla; o masayla ilgili bir sayıya müsaade etmişler. Ama ben Fransa'ya, Fas'a gitmekten, Paris'e bakmaktan, geçen yıl İspanya'yı dolaşmaktan sokaklara çıkmamıştım. Sokağa çıktım, bir baktım ki ‘Bunlara kim müsaade etti?' dedim. Hemen toplattım!"
TY: Onların deyimiyle "operasyon" yapıldı. Ki şunu da söylemem gerek, "operasyon" teröriste yapılır. Burası Kandil değil! Biz esnafız, terörist değiliz! Bir belediye başkanı uygulama demeliydi, denetleme demeliydi, operasyon değil.
Sizce burada "operasyon" şeklindeki tanım tercihi ne anlatıyor olabilir?
TY: Tam olarak "operasyon" yapıyorsun diyoruz biz de o zaman. Öte yandan bize ne yapmak istediğini bir kere anlatmadı. Ne TV'de, ne demeçlerde… Hiçbir yerde anlatamıyor.
TB: Sizin kulağınıza hoş geliyor mu? Burası Beyoğlu, kültürün başkenti dedikleri falan filan… TV'de baktığınız zaman o masa-sandalyeler nasıl kinle, nefretle toplanıyor…
TY: Vergi usul kanunu var; yerel yönetimin alacaklarını nasıl tahsil edeceğinin yolu var… Ama kurunun yanında yaşlar da yanmaya başladı üçüncü günden sonra.
"Kurunun yanında yaş da yandı" ile neyi kast ediyorsunuz?
TB: Bunu aslında Sayın Topbaş söyledi. Bakın, 27'sinde eylem yaptık, 27'sine kadar hiçbir basın açıklaması yapmayan yerel yönetim –yani Büyükşehir Belediyesi- ilk kez 28'inde çıktı, canlı yayında "Bu uygulama biraz maksadını aşmadı mı?" gibi bir soruya "Evet, haklısınız. Kurunun yanında yaş da yandı" dedi. Bu da benim "operasyon"dan sonra takıldığım ikinci kelime! Ne demek? Haksızlığı gidermek üzere yola çıktık ama yaptığımız uygulamalarda bazı haksızlıklar yaptık, haklıların da hakkını yedik. Bu yönetimler belediyelere talip olurken, "kuruyan yerleri yeşerteceğiz" vaatiyle gelmiyorlar mı? Ama bırakın kuruyu yeşertmeyi, kuruyu yakmayı göze almışlar!