Mimarların 'öğrenciyken muhalif' öğrenciyken muhalif olduklarını söylemiştiniz. Muhalifliğin okulda bırakılmasında, iş dünyasında yaşanan yoğun rekabet yeterli bir gerekçe olabilir mi?
Hayır, sistem bu şekilde. 'Public' dediğimiz alanın oluşmadığı toplumlarda, kişiler kendi ilişkileriyle 'private' dediğimiz bir alan yaratıyorlar. Bunun için de, bir tür teşebbüs sahibi olan insana dönüşüyorlar. Zaten bugün neo liberal ekonominin en büyük başarılarından birisi, işçilere bile bir tür yatırımcı oldukları fikrini aşılayabilmiş olması. Herşey maksimize ediliyor. Herşeyin maksimize edildiği bir ortamda, insanlar bunun dışında kalmaktan korkuyorlar ve bir şekilde buna katılmak istiyorlar. Bunun için de kendilerini bir yatırımcı gibi görüyorlar. Artık biliyorsunuz evinizden de işlerinizi yapabiliyorsunuz, böylece birkaç işi aynı anda yapan, esnek bir küçük yatırımcı tipi olarak yeni bir emek tarzı ortaya çıkıyor. Ama aslında bu insanlar emekçiler, ama kendilerini henüz bir emekçi olarak hissetmiyorlar. Bu nedenle de bireyselleşemiyorlar. Bireyselleşmeyi, kendilerine önerilen nesneleri tüketmekle ilişkilendiriyorlar. Bu da ister istemez bu insanların kamu faaliyetlerinden uzaklaşmasına neden oluyor. Bu bir dönem ama, bunu arkamızda bırakacağımıza inanıyorum.
Tabii bu dönemin bir özelliği de var. Çok korkunç şeyler olsa bile, esnekliğini artıran sistem büyük krizlere neden olmuyor. İnsanların bazılarının ekonomilerinin kötü olması, toplumsal ekonominin bozulması anlamına gelmiyor yani. Ama bu da çok tehlikeli, çünkü her zaman gözden çıkarılabileceğin mesajını veriyor. Herkes grev yapsa bile, onların yerine geçecekler var. Latin Amerika ülkelerinde gecekondu bölgelerinde yaşayan insanları düşünün. Birçoğu uyuşturucu işiyle uğraşıyorlar ve çok genç yaşta ölüyorlar, hatta itlaf ediliyorlar. Ama onlar ekonomi dışında ve önemli değil. Kendi şehrinde mülteci oluyorsun.
Bu esneklik, ters okursanız aynı zamanda bir tehdit anlamına geliyor. Kendisini yatırımcı gibi hisseden ama sürekli ensesinde kolayca vazgeçilebileceği tehdidini hisseden çalışan, korkuyor ve o kendi özel çıkar ilişkilerinin dışına çıkamıyor. Çünkü ekonomik olarak yok olabilir, sistemin dışına itilebilir. Bu tehditten kurtulamıyor ve küçük küçük aldığı şeylerle yetinerek toplumla ilgili genel fikirlerin peşinde koşmaktan vazgeçiyor. Düşünebiliyor musunuz, 1980 öncesi müthiş bir sol hareket ve doğru ya da yanlış çok büyük projeleri vardı. Ama bugün Meclise bir kişi gönderdik diye insanlar seviniyorlar. Hedefler ne kadar küçülmüş. Bu ütopyanın ölümüdür aslında, çok trajik birşeydir. Bu, kamusallığın ölümünün en önemli işaretlerinden biri belki.
Şehir bağlamında, "sol" dediğimiz fikre çok ihtiyaç var. Sol ya da sağ diye ayırmıyorum, ama şehre dair bir sol bakışa sağcıların da işadamlarının da ihtiyacı var. Aksi takdirde şehir ciddi bir tehlike altında. Küresel ısınmayı düşünün, sağ iktidarların buna karşı gerekli önlemleri alması mümkün değil. Çünkü onlar nasıl daha fazla enerji harcayabiliriz, nasıl daha fazla maksimizasyona gidebiliriz diye düşünüyorlar ve tamamen ekonomi merkezli bakıyorlar. Bunun dışında bakabilecek, hayatın tamamını kavrayabilecek fikirlere ihtiyaç var. Sol buna daha yakın ama sol bununla uğraşmıyor, yeni bir sol argüman gerekli.
Bir röportajınızda, "Sosyal sorumluluk projelerinde kendimi mimar hissediyorum" dediğinizi okumuştum. Bunu açabilir misiniz?
En son gerçekleştirilen UIA'da da söylenmişti ya, "daha az mimarlık, daha fazla kamu". Ben aslında mimarlığın kamu kısmıyla daha fazla ilgileniyorum. Çünkü mimarlık tek bina ölçeğinde görebileceğiniz birşey olmaktan çıktı artık. İstediğiniz kadar yeni malzemeler kullanarak istediğiniz atraksiyonu yapabilirsiniz, ama bunu mimarlık olarak görmek eksik bir yaklaşım. Mimarlık, toplumla birlikte o binayı düşünmek, bazı şeylere kamuyla birlikte karar vermek artık. Yoksa görüyoruz ki mimarın bir tetikçiden farkı kalmıyor, son derece yanlış projelere imza atabilen birisi olabiliyor. Star mimarlar dönemi, bence, ne şehirlere ne de mimarlığa birşey kattı. Mimarlığın, sosyal sorumluluk projelerine dahil edilmesi gerek. Kendimi, böyle bir mimari yaklaşıma yakın buluyorum; ama kendimi bir mimar olarak görmüyorum tabi. Ben, işin sosyal yönüyle ilgileniyorum.