Ancak yaşam yaşamdır, kendine has haliyle… Ve ziyaretimiz süresince bu yaşam içinde tanık olduklarımız bizi hep şaşırttı. Mezarın yanı başında veya üzerinde pişirilen yemeğe, yan taraftaki türbede ekili olan bitki yapraklarından bir tutam ilave edilebiliyordu.
Türbeden dönüştürülmüş olan bir diğer ev ise aşağıdaki gömü alanına merdiven ile bağlanıyor ve bu bağlantı çocuklar için bir oyun alanına dönüşüveriyordu. Fotoğraf çekmemizden hoşlanmayıp bizi uyaran mezar insanları, toprak yolun sıcaklığından kaçarak duvar ve mezar gölgelerine sığınıyor, dilenmeye devam ediyorlardı. İki mezar arasına kapı ve parmaklıklar inşa ederek oluşturdukları avlularda yaşamlarını sürdürüyorlardı . Hem de Kahire'de olan bitenden bihaber. Ne politik, ne dini bir telaşa sahiptiler. Yaşama koşulları yeterince oyalıyordu onları, Ölüler Şehri'nin sessizliği içinde... Ölülerin huzurlu yoldaşlığından mutluydular.
Yan mahallelerden çekilerek kullanılan elektrik, kovalarda taşınan sular, akraba yardımları… Bunların yanı sıra ulusal ve uluslararası pek çok sivil toplum kuruluşunun girişimleriyle, burada yaşayanlara yeni yerleşim alanları oluşturulmaya ve bunu sağlanması için de sosyo-ekonomik yapının kalkındırılmasına uğraşılıyor, zaman zaman…
"Liveinslums" organizasyonunun bahçecilik girişimi de bu projelerden birisi... Mezarlar arasında mikro bahçeler oluşturup, nitelikli toprak karışımı üreten organizasyon, temin ettiği tohumların ekimini de gerçekleştirdi. Taşınabilir ve yerleştirilebilir mikro modüllerin uygulaması için yerel mimar ve tasarımcılarla çalışarak, halka sürece ilişkin eğitim verdiler. Ziyaretimiz sırasında, geçtiğimiz sene içinde gerçekleşen projeden elde edilen domates, biber, nane vb ürünlerin geride bıraktığı yeşillik alanlarla rastladıkça gülümsedik, geçtik.
Tarihi mezarlıklarda yeşeren yaşamların tezat oluşturan birlikteliğini, kendine has sessizliğini ve yaşama çabasını başka bir maceraya, Kahire'nin bir diğer fakir ve enformel yerleşim alanına doğru devam etmek üzere geride bıraktık.