Ofisin duvarlarını süsleyen bir dijital sanat çalışması
Belli bir ölçeğe ya da tipolojiye bağlı kalmıyorsunuz. Örneğin plastik sanat çalışmalarınız da var. ODTÜ Kuzey Kıbrıs Yerleşkesi için dijital sanat eserleri ürettiniz. Onun kendine has bir güzelliği var. Mimarlık daha çok insanın devreye girdiği ve bir sürü çalışmanın bir arada yapılmak zorunda olduğu bir ortam. Ama dijital sanat kendinizle baş başa kaldığınız bir alan. Artık mimarın bina bazında her şeye tamamen hakim olduğu bir ortam yok. Eğer bunu bir ego tatmini olarak görürseniz, çok büyük hayal kırıklıklarına uğrarsınız. Bugün zevkler o kadar çok değişiyor ki bu konuda ısrar ederseniz, kimsenin istemediği bir mimar tipi oluyorsunuz.
Daha hızlı bir tüketim söz konusu, eskiden olduğu gibi her şey butik üretilmiyor.
Dijital sanat çalışmalarında da şöyle güzel bir durum var; tabii ki, "akşam eve gideyim de bir dijital sanat çalışması yapayım" demiyorsunuz. Bu da sürecin içinde olan bir şey. O sırada öyle bir çalışma yapılması gerekiyor ve kafanızı ona göre konsantre ediyorsunuz. Yani hayatınızı ayrıştırdığınız bir durum değil.
Ofisin toplantı odasının duvarında yer alan çalışma
Peki bu çalışmada nasıl bir yöntem izlediniz?
Yerleşkenin içinde büyük duvar boşluğu olan mekanlar vardı. Bazı yatırımcılar tasarım açısından şu durumu tercih etmezler: "Her şeyi sen yap, aksesuarları ben alayım, sen işin şurasına kadar gir, burasından sonrasıyla ben ilgileneceğim".
O projede de şöyle bir talep oldu: "Mekanlarımızın tasarım olarak göz önünde olmasını ve tasarımı sistematize etmeyi istiyoruz". Ve o iç mekanların tasarımı da gerçekten her şeyiyle bütüncül bir organizasyona dönüştü.
Panoları Kerem Bey'le birlikte mi tasarladınız?
Evet, ikimizin ortak yaptığı çok fazla iş yoktur ama bunu birlikte yaptık. Mekanla ilgili birtakım fotoğraflar çekip, o mekana en iyi hangi kurgunun yakışacağını düşünerek bilgisayarda şekillendirdik. Yani bu sanat çalışması orada yaratılan atmosferi yansıttı aslında.
'Taklamakan-dijital art ilişkisi', ODTÜ Rektorlük atriumu.
Aydınlatma tasarımına ilişkin ilginç çalışmalarınız da var.
"Spesifik araçlar vardır, bunlar mimarın araçlarıdır ve biz de o araçları kullanarak bir şeyler yapmalıyız" gibi bir tavrımız yok. Artık tasarlama, objeler kullanılarak değil, bilgi kullanılarak yapılıyor. Yani eskiden cetvelinizi, rapidonuzu veya grafik kalemlerinizi entegre ederek bir çalışma yapınca bu tasarım oluyordu. Şimdi ise öyle değil. Aydınlatmacıyı karşımıza oturtup beraber ne yapabileceğimizi, ne tür yöntemler olduğunu konuşuyoruz. Veya yapay bir göl tasarlayacaksak, onun nasıl bir ekosistemi olduğunu, insanların bunun içine nasıl girebileceğini biyologlarla tartışıyoruz. Bilginin hep birlikte paylaşıldığı; obje aracılığıyla değil de bilgi aracılığıyla tasarım yapılan bir ortam var. Bu da değişik sonuçlar veriyor. Artık danışmanlık hizmeti çok ön planda ve farklı uzmanlarla birlikte çalışınca daha enteresan durumlar ortaya çıkıyor. Öte yandan mimarın araçları da değişti.
Bu aşamada tasarım nasıl görselleştiriliyor? Yine el eskizleri devreye giriyor mu? Nasıl çalışmayı tercih ediyorsunuz?
Doktora programından ‘doctor of philosophy' olarak mezun olduğunuzdan, birtakım düşünce sistemlerini organize etmeyi öğreniyorsunuz. Onun için de kendi konunuzla çok alakasız bir danışmanla sistematik oluştururken, onun araçlarını kullanarak ne yapılabileceğinizi konuşabiliyorsunuz. Birlikte çalıştığımız aydınlatmacının yanında tableti oluyor ve mekandaki ışığın rengini, yoğunluğunu, periyodunu, bir araya gelme şekillerini bu tablete yüklü programlar yardımıyla anında modifiye edebiliyoruz. Dolayısıyla tasarım aracı olarak o tabletin içindeki aydınlatma kurgusunun verilerinden faydalanıyor; mimarlığın verdiği düşünceyi başka bir disipline entegre etmenin bir yöntemini buluyoruz. Bu da grafik bir çalışmadan çok daha soyut oluyor.
Aslında bu araçlar olmasa tasarım çok farklı bir şekilde gelişebilir ama bunlarla entegre olunca daha başka bir yöne doğru evriliyor.
Evet, teknolojinin yarattığı kurguları düzene sokmanın yöntemlerini konuşmaya çalışıyorsunuz. Tabii ki el çizimi her zaman oluyor. Ofiste her yer eskizlerle dolu. Eskiz, insanın kendiyle baş başa kaldığında yaptığı bir şey.