Yazgan Mimarlık'ın kuruluş hikayesiyle başlayalım. İnternet sitenizde 2000 ve 2003 olmak üzere iki ayrı tarih yer alıyor. Miladınız hangisi?
2001'de kriz baş gösterince o dönemi yarışmalarla değerlendirmeyi tercih ettik ve üç sene boyunca yarışmalara katıldık, yani serbest olarak çalıştık. Önceleri ev-ofisimizden çalışıyorduk ama kalabalıklaşınca ayrı bir ofis açmaya karar verdik. O sırada bir iş fırsatı doğdu ve böylece iş hayatına yeniden atılmış olduk.
Bu arada bir yandan da akademik çalışmalarınız devam ediyordu.
Evet, o sıralar hakikaten çok yoğunduk (gülüyor). Doktorama devam ederken yarı zamanlı öğretim üyeliği de yapıyordum.
Sonra işin pratiğinde yer almaya karar verdiniz.
Evet, işler bir sisteme oturunca öyle bir karar aldık.
Son dönemde art arda başarı haberleri geliyor Yazgan Mimarlık'tan. Adaylıklar, ödüller… Sizin için gerçek kırılma noktası ne oldu?
Kırılmanın, projelerin ölçeğiyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Ölçek büyüdükçe ve proje şehrin içinde daha iyi algılandıkça…
Ödül programlarına bizzat siz mi başvuruyorsunuz?
İki şekilde de oluyor. Mesela Mies ödülüne öneri üzerine katılımcı olarak seçildik. Bazen kendimiz de başvuruyoruz çünkü dünyada kazanmak istediğimiz belli başlı ödüller var.
Eşinizle birlikte çalışmak nasıl bir duygu?
İkimiz aynı proje üzerine yoğunlaşmamaya çalışıyoruz, projeleri paylaşıyoruz. Herkesin ayrı bir konuya konsantre olması da iyi oluyor aslında. Projeyi oluştururken nasıl yürütüleceğine karar veriyor ve ona göre yola devam ediyoruz.
Mimarlık gecesi gündüzü olmayan bir meslek. İş eve taşınıyor mu?
Eşim çok yoğun olduğundan, evle işyerimiz de birbirine çok yakın olduğu için her şey birbirinin içine giriyor. Ama zaten mimarlıkta; "akşam ofisimi kapatayım, eve gidince televizyonu açayım ve işi ofiste bırakayım" gibi hareket etmek mümkün değil.