Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), Maslak - "Kuluçka Merkezi" / Foto: Gürkan Akay / Ekip: Josephe Cele / Temmuz 2006
Sözünü ettiğiniz "gözlem dönemi"nin ardından iş anlamında karşılaştığınız ilk fırsatlar ya da yoğunlaştığınız uğraşlar nelerdi?
MŞ: Bu dönem sırasında ve sonrasında çevrenin ve pratiğin ekonomisini öğrenmeye çalıştık. Bir anlamda temele dönüş gibiydi bu; bir mimarlık pratiğini nasıl işler hale getirebileceğimizi araştırıyor ve bu konuda kitaplar okuyorduk. Zamanımızı da tasarımdan yönetime belirli parçalara ayırdık; proje geliştirme, pazarlama gibi konuları taradık. Bence tüm genç firmaların geçtiği bir süreç bu… Sonuçta yönetim kısmı, işin en az eğlenceli kısmı, ama gerekli! Zamanınızın %10'unu tasarlayarak geçiriyorsanız, %90'ını o tasarımı yöneterek harcıyorsunuz. Öte yandan araştırma ve geliştirmeye de ciddi bir yatırım yaptık. Yalnızca kendimiz için tasarım araştırması yapmaktan söz etmiyorum; bu süreci içinde bulunduğumuz tasarım kültürüne nasıl entegre edebileceğimizi araştırdık.
AS: Sorunuza daha kesin bir yanıt vermek gerekirse: Bize neler yapamayacağımız öğütlenip durduğu gibi, şayet hizmetlerimizin bir parçası olarak taahhüt işine girmezsek başarısız olacağımız da söylenegeliyordu. Biz ise kendimize karşı dürüst olduk. Bunu istemiyorduk ama 500 müşteri de istemiyorduk. Yalnızca iki müşteriye ihtiyacımız vardı. Biz de pek çok mülakata gittik. Onlarca firma ile birlikte girdik ve daima –kendimize karşı olduğumuz gibi- onlara karşı da dürüst olduk. Neyi yapabileceğimizi, neye ve nasıl değer katabileceğimizi ve onların ihtiyacı olduğuna inandığımız hizmetleri anlattık. İşin ilginci, ilk proje fırsatlarını bu mülakatların çok sonrasında yakalamış olmamızdı. Hiç kimse bizi seçmedi. Bu meşhur, seksi, "Sizin için her şeyi yapabiliriz" tipi ofislerden yana kullandılar tercihlerini… Ama bir sene sonra bize geri döndüler ve söyledikleri şu oldu: "O deneyimi edindim ve şimdi ne söylemek istediğinizi daha iyi anlıyorum. Bize bir öneri hazırlayın."
Yani görüşmesine gittiğiniz ve seçilmediğiniz projeleri bir sene sonra mı aldınız?
AS: Aynı müşteriler ancak başka projeler… Levent'te yaptığımız "konuk evi" böyle bir projeydi; Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı Merkezi de… Bu görüşmelerin her birinde çok içtendik ve bence farkı yaratan da buydu. Sonunda hepsi çok başarılı projeler oldu ve müşterilerimiz tüm süreçten memnun kaldılar.
Belki buradan, ilk baştaki "bilgi" sorunuza da dönebiliriz. Bence insanlar bilgiye değer veriyorlar, yalnızca onu değerlendirme yetenekleri kısıtlı çünkü işlerin yapılma biçimi, özgüvenin ve teknik bilginin temsil ediliş şekli yüzünden bir yanılsama yaşanıyor. Bizim gibi profesyoneller ile karşılaştıklarında ise bunu daha iyi kavrayabiliyorlar. Hiç tanımadığımız, yalnızca bir kez görüştüğümüz müşterilerden proje teklifi almamızın başat sebebi budur.
Garanti Kültür Araştırma Merkezi, "Tartışma + Eklektisizm Kışkırtıcı" / Ekip: Begum Öner / İç Mimarlık / 2011'de tamamlanması planlanıyor.
MŞ: Vakte ve keşfe yatırımda bulunmaya son derece istekli ve gayretliyiz. Ve bence müşteri de yalnızca tasarım işine değil, pratiğin açıklığına, netliğine son derece önem veriyor. Tasarımın kendisine değer kattığının farkında olduğu sürece içi rahat oluyor. Biz de buranın bir taahhüt firması olmadığını, yalnızca bir "TASARIM" pratiği olduğunu vurguluyoruz. Çünkü öğrendiğimiz, yurtiçinde ve yurtdışında deneyimini edindiğimiz iş bu, tasarım! Müşterinin ve projenin çıkarlarını korumak adına hiçbir yerde ve hiçbir koşulda taahhüt işine girişmedik.
AŞ: Aslında bunun iyi işlediğini düşünüyorum. Müteahhitler de bilgisi olan mimarlarla çalışmaktan mutluluk duyuyorlar. Biz onlara, sorunlarını çözmekte yardımcı oluyoruz; inşaat takviminin sağlıklı ilerlemesini ve yapının zamanında teslim edilmesini sağlıyoruz. Sonuçta herkes yapının başarılı ve kaliteli olmasını istiyor! Müteahhitler de bu idealde herkes kadar pay sahibi… Dolayısıyla konuya bu şekilde yaklaştığınızda, müteahhit de size "hedeflerini gerçekleştirmede faydalı olan" bir aktör gözü ile bakıyor.