Yirmi yıllık bir tanışıklığınız var, şimdi bu ilişki iş ortaklığına dönüştü. PIN fikri nasıl ortaya çıktı?
Fikret Sungay: Bu kararı birlikte aldık. Metroda yürürken Salih bulduğu ismi söyledi. Daha önce kafasında oluşturduğu bir isimdi bu. Beraber çalışma, beraber iş üretme, mesleki hayatı paylaşma sonrasında oluştu bu fikir. Dolayısıyla yirmi yıldır beraber çalıştığımız hissiyatı ile buradayız. Yeni bir ofismiş gibi hissetmiyoruz. İsim yeni sadece...
Salih Küçüktuna: PIN’in açılımı, Project International. Fikret, Güvenç ve ben, farklı işlerde birlikte pek çok proje ürettik, workshoplar ve deneysel işler yaptık, bienallere katıldık. Bunları yaparken Fikret'le ben başka bir ofisin ortağıydık. Güvenç ise, İngiltere'de bir ofiste çalışıyordu. Ama birlikte yeni şeyler üretme, bunun yan üretimini başka bir oluşuma dönüştürme fikri hep vardı. PIN ilk başta PIN Lab olarak kuruldu, bir laboratuar gibiydi.
Yani ortak bir mekanınız yokken de ekip olarak vardınız…
Salih: Evet, bu bayağı eski bir fikir. Mimarizm'de yayınlanan önceki söyleşide bunun ipuçları mevcut. Yani hiçbir zaman kendi ofisimiz olsun, sonra bunu daha büyük bir işe dönüştürelim gibi bir fikir değildi bu. Daha çok şey üretme isteğini içeriyordu, mimarlık içerisinde mimarlığa katkı yapma. Hem kendimiz keyif alalım hem de yeni bir şeyler geliştirelim ve bu yapıyı dönüştürelim. PIN fikri buradan türedi. Sonra bu birliktelik yeni oluşumlara, yeni işbirliklerine, yeni yapılara, heykeltıraş Emre Başoğlu'nun bu ofise katılmasına, PIN’in Londra ofisinin kurulmasına kadar ilerledi. PIN Lab fikrinin ilk fiziksel karşılığı bu ofisin kurulması. Bir heykel atölyesi ile bir mimarlık ofisinin iç içe geçtiği örüntülerle ortaya çıkan bir yapı bu. Birlikte çalışmanın, birbirimizden beslenmenin çok zenginliği ve potansiyeli olduğuna öneriyoruz. Herkes PIN etrafında buna inanarak bir şeyler üretiyor.
Salih Küçüktuna
Dijital teknolojilere de özel ilgi duyan bir ofissiniz. Etrafta birçok 3D yazıcı görüyoruz. Diğer yandan daha geleneksel yöntemlerle üretim yapan bir heykel atölyesi var. Bu ikisi nasıl bir alışveriş içerisinde?
Salih: Hepsinin merkezinde insan var.
Güvenç Topçuoğlu: Hepsini bir araya getiren bir kesişim, bir obje var. Bu objeye ekip farklı konularda plug-in'ler yapıyor. Örneğin, İngiliz bisiklet sürücüsü David Millar'ın katıldığı yarışların verisini grafiğe dönüştürerek, bunu, algoritma konusunda uzman bir arkadaşla birlikte Millar'ın geliştirdiği Chpt. III adlı giyim koleksiyonuna entegre ettik. PIN’in amacı, yeri geldiğinde proje bazlı işbirlikleri kurarak daha farklı ürünler ortaya çıkarmak.
Güvenç Topçuoğlu, Fikret Sungay
Ofis olarak hepimiz doğaya meraklıyız. Mesela Teneke City fikri, Sarıkamış’a kampa giderken ortaya çıktı. Bahsettiğimiz alan, Romanlar ve toplumun dışladığı kesimler tarafından kurulmuş ufak bir yerleşim. Uçakta yarım saatlik yolculukta burada ne yapabiliriz diye fikirler üretiyorduk. Salih'in İstanbul'da, benim Londra’da eğitmenlik yaptığımız dönemde bu tür projeler hep aklımızdaydı. Şimdi bu dinamiği, heyecanımızı kaybetmeden, daha bilimsel ve ticari bir senaryoya uyarlamaya çalışıyoruz.
Log Pod, Sarıkamış / Mikro-ekolojik konut projesi
Salih: PIN’in mottosu "Make, Create, Innovate" (Yap, Tasarla, Geliştir). Alışıldık mimarlık ve tasarım üretiminin bugüne uyarlanmış hali de diyebiliriz. Herkesin her aşamada işe dahil olmasına ve her şeyi paylaşabilmesine olanak sağlayan bir yapı. Bu bize çok heyecan veriyor. Elimizde bir yıllık öngörüler var ama hedefimiz daha uzun vadeli stratejiler üretmek. Öncelikle bundan besleniyoruz O nedenle de önce proje ve yatırımcı bulup bir döngüye girmek yerine önce ofisimizi açtık.
Zaten mesleki deneyiminizden ötürü belli referanslarınız vardı.
Salih: Evet, en güvendiğimiz şey o potansiyeldi. Kesinlikle müthiş bir birikimimiz var. Birlikte çalışmayı seviyor ve birbirimizi iyi denetliyoruz. Gerçek bir işbirliğinin kolay başarılan bir şey olduğunu düşünmüyorum. İki buçuk yıllık süreçte bu işbirliği bizde iyi bir noktaya ulaştı. Farklı disiplinlerden kişilerle çok iyi projeler ürettik. Bu işbirlikleri halen devam ediyor.