"İyi bir iş yapmak istiyorsanız iyi bir hikayenizin olması gerekir"
Emre bey, bir heykel sanatçısı olarak PIN'in ortamına, işleyişine dair neler söylersiniz?
Emre Başoğlu: Aslında benim bir atölyem daha var. PIN’in bir yan dalı olmayı, Salih ile beraber olacağım için tercih ettim. Çünkü iyi bir iş yapmak istiyorsanız iyi bir hikayenizin olması gerekir. Heykeltıraşların öyle çok maddi kaygısı yoktur. Bir şeylerin peşinden koşmak yerine, sevdiğimiz işi yapıp onun takdir görmesini bekleriz. Salih'in bana anlattıkları içerisinde en çok hoşuma giden, Teneke Mahallesi babında kafasındaki düşüncelerdi. Bunda maddi bir kaygı olmadığını gördüğüm için yaptığı teklifi kabul ettim. İşte iyi hikaye böyle başlar. İkincisi, burada duvarları kırarken PIN’in hazırda bir işi yoktu. Önce ofis açıldı, sonra iş geldi. Bu da benim için önemli bir göstergeydi.
Salih Küçüktuna: İlk işimiz Atölye İstanbul’dur.
“Bu insanların hepsinin burada olmasında bir ortak akıl var”
PIN'ın felsefesine çok uygun bir proje, size teslim etmeleri isabetli olmuş...
Güvenç: University College London Bartlett'tan bir hocam, Atölye İstanbul'un kurucularından Engin Ayaz'a, "Türk bir çocukla tanıştım. Sen de tanış, akıllı bir çocuğa benziyor" diye ikimize birden e-mail atıyor. O sırada Türkiye'de olmadığım için konuyu Salih'e yönlendirdim. Tanıştıktan sonra kafaları uyuşuyor ve projeyi birlikte yapmaya karar veriyorlar.
Salih: Üstelik biz Engin'le başka bir toplantının ardından ayak üstü konuşmuştuk. Bunlar tesadüf gibi görünse de geriye dönüp baktığınızda noktalar birleşiyor. Bu durum bütün PIN ekibi için geçerli. Mesela Çağlar üniversitedeki ilk öğrencilerimden. Mert de onların ekibinden. Bi'sürü diye bir grupları var. Bu hikayeler kendi hikayemizi de oluşturuyor aslında. Bunlar bu ofisi ayakta tutan, büyüten şeyler. O yüzden istediğimiz şeylerin şans eseri bize geldiğini düşünmüyorum. Bu insanların hepsinin burada olmasında bir ortak akıl var. Bu beni çok heyecanlandırıyor.
Emre ile ortak yer tutma meselesini konuşurken, Güvenç ve Fikret'le de iletişim halindeydim. Konuyu onlara açtığımda ikisi de inanılmaz heyecanlandı. Sonuçta Emre bize iş bağlayacak biri değil. Gerçek anlamda bir sanatçı. Yani bu çıkar ilişkisinden ziyade bir şeydi. Bizi heyecanlandıran, bu enerjiyi ve potansiyeli paylaşmaktı.
Salih: Bu işi başarabilmenin, bu işten keyif almanın, mimarın zanaatkâr köklerinden geldiğini az çok bildiğimiz için birlikte çalışıyoruz.
Emre: Salih'e dedim ki, senin yöntemlerin dijital, benimkiler analog. Ben ahşap ve taş yontuyorum, sen bilgisayar başındasın. Mermer tozundan üç tane bilgisayar bozarım sana günde. Başarı endeksi güzel iş çıkarmak üzerine olduğu için burası beni çok cezbetti. Salih’in meziyetlerini önceden biliyordum. Güvenç ise senede 5 gün Türkiye'ye gelip, bunun 4 günü Bodrum’a değil, Kars’a kamp yapmaya gidiyor. Ortak birtakım saçma yanlarımız var.
Salih: Biz Emre'yle snowboard'dan tanışıyoruz. Güvenç'le de üniversiteden arkadaşız. Dağa, kamp yapmaya hep beraber gideriz.
Emre: Ben eski dağcıyım. Tabi kafalar böyle olduğu zaman barınak, kabin meselelerinde acayip bir enerji ortaya çıkıyor.
Mountain Twins, Bolu / Hafta sonu savaşçıları için düşük maliyetli ikiz dağ evi önerisi
Fikret Bey'le tanışma hikayenizi de öğrenebilir miyiz?
Salih: Gökhan Avcıoğlu'na başladığım zaman stajyerdim. Fikret de orada çalışıyordu. O dönem bana bayağı mentörlük yaptı. Fikret bir şeyi bilmeyi ve o bilgiyle donanmış olmayı çok seviyor. PIN'i bir ahtapot gibi düşünürseniz, birbirimize değen çok enteresan kollarımız var.
Fikret: Geçen sene 40 yaşımda snowboard'a başladım. Sonumuz hayrolsun. (gülüyor)
Salih: Bir yandan da hepimizde bir tasarımcı huzursuzluğu var. Bu huzursuzluk kimi insanı karamsarlığa itebilir. Türkiye'deki tasarım ortamının karamsarlığı da buradan geliyor. Karamsarlığı paylaşan insanlar olduğu zaman bunu pozitif şeylere dönüştürme şansı ortaya çıkıyor. Ben bunu çok güzel yaptığımıza inanıyorum. Birbirimizi çok iyi noktalarda yukarı doğru itiyoruz. Dağdan çok bahsettik, bunu da bir hikayeyle bağlayayım. Güvenç'le Karadeniz'de kampa gittik. İnanılmaz güzel manzarası olan bir yer. Gece göz gözü görmeyen bir kar yağışından sonra sabah bir cennete uyandık. Ertesi gün zirveye tırmandık. O zaman GPS falan yok. Kuzey tarafında olduğumuzu yukarı çıktıkça anladık. Vakit akşam üzerine yaklaşıyordu. Ya güney tarafına geçip tepeye tırmanacaktık ya da geri dönecektik. Biz güney tarafına geçip tırmanmayı tercih ettik. Bunu hayatım boyunca unutmayacağım. Ekstradan bir saatimizi harcayıp, havanın kararmasını göze almak inanılmazdı...
Yani ben bu insanla her şeyi göze alırım dediniz.
Salih: Evet, bunu tüm hayatınıza uyarlayın, en düştüğümüz zaman bile tutup birbirimizi kaldırabiliyoruz. Bu bütün ekip için geçerli.
Güven demişken, PIN ilk kurulduğunda, "Tasarımdaki gücümüzü proje yönetiminden maliyet kontrolüne kadar farklı alanlarda da hissettiriyor, yapılardan önce müşterinin özlediği güven ortamını yaratıyoruz." gibi bir açıklamada bulunmuştunuz.
Salih: Doğru, tecrübelerimizden yola çıkarak bunu söyledik.
Fikret: Başka bir meslek dalından da olabilirsiniz. Sonuçta biri gelip sizden bir hizmet istediğinde, bundan kazanç sağlamak, mutlu olmak ister. Sizin o talebi destekleyip doyurmanız lazım. Kendi egonuzla veya arzularınızla bu istekleri şekillendirip, başka bir yere götürmek her alanda karşılaştığımız bir husus. Bizim böyle bir niyetimiz yok. Bize bir konu geldiğinde onu nasıl daha geliştirebiliriz? Gelen kişi ya da kuruluş nasıl daha mutlu olabilir? Birikimimizi nasıl ortaya koyabiliriz? Sonuçta ortaya çıkan ürünlerin iyi olmasının destekleyicisi işte bu düşünce...