Ofisin ismi vizyonunuz ve felsefeniz ile ilgili de fikir veriyor. Uluslararası kalitede işler üretmek istediğinizi söyleyebilir miyiz?
Salih Küçüktuna: Project International, uluslararası bir oluşum. Güvenç’in şu anda Londra ofisini kuruyor olması da bunun bir göstergesi. Daha farklı ölçekler ve daha farklı iddialar ile daha ciddi ve profesyonelce iş yapan bir ofis olmak. Londra'daki projemizin şartnamesine baktığınızda, bir mimarın bir proje üzerine gerçekten ne kadar kafa yorması gerektiğini görüyorsunuz. Uluslararası ölçekte iş yapmak size, mimarlığın profesyonellerce yapılması gereken önemli bir iş olduğunu ve bunun birtakım kodlarla, birtakım otoriterler tarafından denetlendiğini yeniden hatırlatıyor. Türkiye'de sempatik kanalları çok kullandığımız için projeler hızlı ve niteliksiz üretilmeye başlandı. Biraz da bundan şikayetçi olduğumuz için hedefimizi uluslararası ölçeğe taşıdık. Project International'ın uluslararası olma iddiası orada.
Güvenç Topçuoğlu: Ben 17 senedir Londra’dayım. Orada ofis açmamızın amacı, sadece bir lokasyon sunmak değil, İngiltere ve Avrupa'ya gerçekten iş yapabilmek. Tabi bu lokasyon sayesinde, farklı ülkelerde çalışan ve daha ticari bir arka plana sahip Türk müteahhitler ve mimarlarla işbirlikleri illa ki gündeme gelecektir ama amacımız öncelikle bulunduğumuz bölgede, oranın standartlarına ve yönetmeliklerine uygun mimari çalışmalar yapabilmek. Hepimiz bunun bir süreç olduğunun farkındayız. İlk aşamada Doğu Londra'da bir projemiz var. Şu anda yoğun olarak onun üzerine çalışıyoruz.
Emre Başoğlu, Güvenç Topçuoğlu
"Biz bu işbirliği ile doğduk ve bu bize yeni öğrenme alanları açıyor"
İstanbul-Londra ofisleri arasında bir etkileşim öngörüyor musunuz?
Güvenç: Londra ofisinin amacı, orada iş yapabilecek bir ekip oluşturmak. İş verimliliği anlamında muhakkak İstanbul'daki ofisle bir iş bölümü olacaktır ama ileriki süreçte, oradaki yasa ve yönetmeliklere hakim, orada iş yapabilecek tecrübeye sahip, kendi içinde iş üretebilen bir ofise dönüşmesini planlıoruz. Sonuçta işin ölçeğine, büyüklüğüne, senaryosuna, lokasyonuna göre bu iki ofis sürekli bir paylaşım ve iletişim içerisinde olacaktır.
Fikret Sungay: Biz bu işbirliği ile doğduk ve bu bize yeni öğrenme alanları açıyor. Dolayısıyla Londra ve İstanbul ofisleri de beraber çalışıyor, çözümleri beraber üretiyor. Güvenç’in bahsettiği gibi PIN'in işbirliği yaptığı başka alanlar da var. Bu işbirlikleri ile yumak hem git gide karışıyor, hem de daha doğurganlaşıyor, büyüyor.
Salih: Burada fiziksel bir büyümeden, kalabalıklaşmadan bahsetmiyoruz. Amacımız nitelikli bir şekilde büyümek. Şu anda her anlamda müthiş bir ekibimiz var.
Fikret Sungay, Salih Küçüktuna
"Amacımız yapmak istediğimiz şeylerden vazgeçmeden ilerlemek"
Yeri gelmişken ekibin yapısından da bahsedebilir misiniz?
Salih: PIN'de herkesin gerçekten önemli bir rolü var ve bu rolleri çok iyi yerine getirdiğimize inanıyorum. Kimse kimseden rol kapma peşinde değil. Bu farklı özellikler hem bir katma değer yaratıyor hem de projeleri ilginç bir noktaya taşıyabiliyor.
Londra ve İstanbul ilginç dinamikleri olan dünya şehirleri ve birbirlerinden öğrenecekleri çok şey var. Amacımız bu iki ofisinin deneyimlerini paylaşması. Bu etkileşimden ilginç bir enerji üretebileceğimizi düşünüyorum. Yurtdışında ofis açmak ya da yurtdışındaki ofislerin İstanbul'da ofis açması çok olağan bir şey. Asıl amaç oradaki iş fırsatlarını kovalamak. PIN olarak, işimizi iyi yaptığımız sürece yeni iş fırsatlarının zaten geleceğine inanıyoruz. Buna inandığımız için de bu işin bu kadar peşindeyiz.
Güvenç: Burada ölçeği tutturabilmek çok önemli çünkü ofis büyüdükçe gereksinimler artıyor. Bu sefer senaryolar ve öncelikler değişmeye başlıyor. Amacımız, mümkün mertebe bu öncelikleri değiştirmeden ilerleyebilmek.
Fikret: İlk günden beri düşündüğümüz ve konuştuğumuz şey bu; yapmak istediğimiz şeylerden vazgeçmeden ilerlemek. Aynı çekirdek kadroyla bilginin ve ürettiğiniz şeylerin büyümesi...
Zaten deneyimli mimar ve tasarımcılardan oluşan bir çekirdek kadronuz var...
Salih: Evet, ekibin yarısı yaklaşık 20 yıldır birlikte çalışan insanlardan oluşuyor. Bunun yarattığı bir takım ruhu var ve bu başarılı bir şekilde devam ediyor. Bu çekirdek ekibe Emre'yi (Başoğlu) ve Ebru'yu (Ulu) da dahil ediyorum. Onun dışında bizimle çalışan daha genç bir ekip var; Aylin, Seda, Çağlar, Mert. Onlar da bu ortamı çok iyi tamamlıyor. Hem tecrübelerimizden faydalanıyorlar hem de ilgilerini çalıştıkları projeye çok iyi odaklıyorlar. Potansiyellerini yansıtabildikleri alanlar üzerinde çalışıp, kendilerini geliştiriyorlar. Bazen belli bir projede çalışmak için kendileri talepte bulunuyor. Ki gerçekten inovasyon diye bir şeye inanıyorsak, bunun, ofisin genç çekirdeğinden bize doğru gelmesi lazım.
"Aslında burada beraber yaşayacağımız kişiyi seçiyoruz"
Peki ekibe yeni birisini alacağınız zaman dikkat ettiğiniz kriterler neler?
Salih: Bir kere biz hiç portfolyo bakmıyoruz. Tanımadığımız kişilerin portfolyolarına şöyle bir göz gezdiriyoruz ama genellikle birebir görüşüp, mümkünse referanslarla bu süreci yürütüyoruz. Henüz ilan vermek gibi bir ihtiyacımız olmadı. Bu arı kovanının etrafında dolaşan, bizim inandığımız şeylere inanan, beraber bir şeyler üretebileceğimizi düşünen insanlarla bu işi büyütüyoruz. Ki şu ana kadar da bunun aksi bir durum olmadı. Hatta yeni birileri geleceği zaman ofisin genç ekibi onunla ilgili bize feedback veriyor. "Bu kişinin nitelikleri çok iyi, bunu mutlaka yapımıza katmalıyız, siz idare edersiniz, nasıl olsa burası ofis, kimse kimseyi beğenmek zorunda değil" gibi bir yaklaşımımız yok.
Fikret: Aslında burada beraber yaşayacağımız kişiyi seçiyoruz. Önemli olan ne kadar bildikleri değil, öğrenmeyi istemeleri. Çalıştığımız arkadaşlarla aramızda yaş farkı var ama biz de onlardan çok şey öğreniyoruz.
Salih: Hiyerarşiyi kırmaya çalışıyoruz.
Fikret: Onlar da bizim gibi hevesliler mi? Salih ile ben nasıldık? Şu anda birlikte çalıştığımız kişiler nasıl? Bizim 20 sene önceki durumumuzla örtüşüyor mu? Evet, örtüşüyor. O zaman biz o arkadaşlarla çalışabiliriz.
Salih: Aslında örtüşmüyor da biz kendimizi adapte ediyoruz.
Fikret: Çünkü kuşak değişiyor. Biz de buna göre davranışlarımızı değiştiriyoruz. Bu bizi genç tutuyor.