Kaynak: İstanbul dergisi
Bu noktada toplumsal bilinç nasıl bir rol oynuyor?
Herkes konuya kendi durduğu noktadan baktığı için "bir tek ben otomobilimi kullanmazsam trafik problemi azalır mı?" diyerek arabasını kullanmaya devam ediyor. Başka türlü bir alternatif üretilmediği için özel otomobil kullanımı neredeyse bir zorunluluk, bunu göz ardı etmemek gerek. Alternatif olsa bile insanlar güvenlik, emniyet, konfor açısından aracını kullanmaya devam edebiliyor. Bu noktada çaresiz kalan insanların yeni arayışlara girdiğini ve bireysel çözümler ürettiğini de görebiliyoruz. Bizler ara çözümleri çok hızlı üretiriz zaten, dolmuş örneğinde olduğu gibi. Geçici çözümler, kalıcı tahribatlara neden oluyorlar. Fakat bu konu ayrı bir söyleşi konusu,
Tekrar toplumsal bilince ve işletme modellerine dönecek olursak son günlerde yerel yönetimler tarafından desteklenen kentiçi trafiği azaltan uygulamalardan bahsedilebilir. Henüz bizde hukuki boşluklardan dolayı uygulamaya geçilmemesine rağmen, bu konuda birkaç girişim yapıldığını biliyoruz. Örneğin "ortak araç kullanımı", trafikte 5 otomobil yerine 1 otomobili hedefleyen bir yaklaşım. Eğer bu yaklaşımı yerel yönetimler, destekleyip işletme modeli ile uygulama önerileri getirirlerse birçok Avrupa kentinde gözlemlediğimiz sakin kent merkezlerine sahip olmamız mümkün.
Toplumsal bilinçlenme ile keşfedilen kırılma noktaları var. İnsanlara "arabamı evde bırakıyorum, çünkü alternatifim var" diyebilecekleri fırsatlar yaratmak çok önemli. Örneğin 22 Eylül Otomobilsiz Şehirler haftasında aktivist bir grupla, deniz yolu hatlarının özel otomobilden çok daha hızlı gittiğini göstermek üzere bir etkinlik düzenlemiştik. Beşiktaş'tan, Ortaköy-Arnavutköy-Kuruçeşme hattında bir grup insan özel otomobillerle, yaya ve bisiklet olarak karışık trafikte yolaldı ve aynı aksın paralelinde bir grup insan da vapurla deniz yoluyla yolculuk yaptı. Sonuçta bisiklet kullananlar birinci, deniz yoluyla (vapurla)gidenler hemen her iskeleye uğramasına rağmen ikinci ama en konforlu, keyifli yayalar üçüncü ve ne yazık ki sonuncu olan özel otomobil kullanıcıları trafikte sıkışmışlardı. Bu sonuçları yaşamak birçok kişiyi şaşırtırken, biz organize edenler hedefimize ulaşmıştık.
Trafikteki benimsediğimiz bazı yanlışları ne kadar yazsak ve çizsek belli bir kesimle iletişime geçebiliyoruz. Trafikte bu kapsamda toplumsal farkındalık yaratmak istiyorsak ancak, birlikte yaparak, birlikte yaşayarak ve paylaşarak başarabiliriz.
Dünya Otomobilsiz Kentler Programı kapsamında 2000 yılından beri Eylül ayında bir hafta insanların özel otomobillerini kullanmak yerine toplu taşımaya, bisiklet kullanımına teşvik edici etkinlikler düzenleniyor. Bunlar kentlinin çocuğuyla genciyle engellisiyle yaşlısıyla kenti yaşaması ve keşfetmesi için fırsat yaratıyor.
Otomobil bağımlılığından kurtulmanın ya da başka bir değişle "arabadan boşanmanın" bireysel ve toplumsal faydaları üzerine söyleşiler yapılıp, oyunlar oynanarak, gelecek nesillere de mesajlar iletiliyor. Bu süreç uzun soluklu bir yaklaşım olmasına rağmen ulaşım ve trafik kültürünün farkındalığının yaratılmasında dünyaca benimsenen çok etkin bir uygulama.
Siz de toplumsal bilinci artıcı etkinlikler yapıyorsunuz değil mi?
Evet, 2002'den beri bir takım etkinlikler yapıyoruz, bir avuç kişi de olsak. Farklı belediyelerle çalışarak birçok farklı bölgede, bölgenin özelliklerine yönelik, farklı içeriklerle bu kapsamda etkinlikler yaptık, çünkü farkındalık okuyarak ya da yazarak değil yaşayarak oluşuyor.
Ayda bir Gün Sokak Bizim ekibiyle, her ay bir sokağı trafiğe kapatıp, araç geçişlerini alternatif yollara vererek, o sokakta yaşayanların, çocukların kendi sokaklarında eğlenmelerini sağlıyoruz. Bu proje 2007 yılında yedincisine evsahipliği yaptığımız Dünya Otomobilsiz Şehirler Konferansı için hazırladığım bir fikir projesiydi. Açık Radyo, Traji Trafikten Beşeri Trafiğe program yapımcıları ve gönüllü gençlerin desteğiyle hayata geçirildi. Ekip projenin hayata geçirilme sürecinde giderek güçlendi ve Belediyeler, Valilik, Emniyet Müdürlüğü tarafından tanındı hedeflerimizi destekleyen ‘ukome' kararları üretildi. Fakat projenin trafik ve ulaşım ile ilgili problemlerin çözümünde ne kadar etkili olabileceği ve sosyal boyutun önemi tam olarak netleşmedi….
Çocuklar sokakta resim yapıyorlar, aldığımız izinler çerçevesinde cepheleri boyuyorlar, müzik atölyesine katılıyorlar. Mahalle sakinleri sokaklarını evlerinin bahçesi olarak kullanıyorlar. Yıl boyu evlerinin önünde kendi otomobillerinin işgal ettiği sokaklarında piknik yapıyorlar, çay sohbeti yapıp, tavla oynuyorlar ve fark ediyorlar ki arabaların kapladığı alanda ne çok yapılacak aktivite var. Böyle olunca, çocuklar ailelerine, arabasız olanlar, arabalılara, arabalı olanlar muhtara, muhtar, belediyeye…zincirleme olarak kızmaya başlıyor. Neden oyun alanımız yok? Neden otoparkımız yok? neden toplutaşım yetersiz? Neden arabama mahkumum diye? Şikayetler devam ederken bizler de nasıl bir mahallede yaşamak istersiniz diye hayaller kurdurup, bir dahaki toplantıyı kendilerinin nasıl gerçekleştirebileceğine dair ipuçları veriyoruz.
Böylece trafik kültürünün ancak birlikte yaşanarak, sosyal farkındalığı arttırabileceğimizi gördük. Ayrıca araçlara dayalı bir trafik kültürümüz olduğundan çocuklara karşıdan karşıya geçmeyi öğretiyoruz, oysa artık sürücülere bir yaya gördüklerinde durmayı öğretmeliyiz.