O zaman politikacıların iyi niyetinden söz etmemiz çok mümkün değil?
Genel olarak, politika yapanların belli bir ulaşım politikası çerçevesinde hazırlanmış planlara göre hareket etmenin gerekliliğine inandıklarını söylemek mümkün değil. Bugüne kadar pek çok plan yapıldı, yeni planlar da yapılmaya devam ediliyor. Fakat plan bir yandan yapılırken, diğer yandan değiştiriliyor. Yapılmış olan planlara uyulmaksızın İstanbul'un geleceği ile ilgili önemli kararlar alınıyor. Yani planlara, en başta o planları yaptıranlar uymuyor.
Neden yapılıyor o planlar peki?
Sanki dışarıya karşı "bakın biz plan yapıyor, plana önem veriyoruz" demek için yapılıyor gibi geliyor bana. Çünkü plan kararlarında olmayan, fakat kentin gelişimini önemli ölçüde etkileyen bir çok ulaştırma projesi uygulanıyor. 3. Köprü, Boğaz'ın altına yapılması düşünülen karayolu tüneli, kent içerisindeki tüneller… Bunların hiç biri planlarda yok! 5 yıllık zorlu bir çalışmanın ürünü olan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nda yok bu projeler.
Özet olarak, bir yandan plan yaptırılıyor, bir yandan da plan dışı kararlar üst karar vericiler tarafından kente zorla uygulanıyor. Böyle olunca da kentte tutarlı bir ulaşım politikasından söz etmek mümkün olmuyor.
Menderes dönemindeki uygulamaları anımsatıyor sanki bunlar?
İstanbul'un yakın dönem imar tarihine baktığımızda, aslında kentin bu tür yaklaşımlara hiç de yabancı olmadığını, politikacıların kendi vizyonlarına göre kenti biçimlendirmeye çalıştıklarını görürüz. Bunların arasında Menderes dönemindeki istimlakları, Vatan , Millet Caddelerinin açılmasını, daha sonra Dalan döneminde Tarlabaşı Bulvarı'nın açılmasını, Haliç çevresindeki düzenlemeleri, Boğaza yapılan kazıklı sahil yolunu sayabiliriz. Bugün yaşananları da bunların devamı olarak görmek mümkün.
Ama bu noktada toplumsal bilinç çok önem taşıyor. İnsanların yapılanları sorgulaması gerekiyor. En azından metroda neden sıkışıklıktan nefes alamadan yolculuk ettiğini, duraklarda dakikalarca otobüs beklediğini, vapurların neden az olduğunu, neden bisiklet yollarının yapılmadığını ve neden kentin içinde güvenli bir biçimde yaya olarak seyahat edemediğini sorgulaması gerek.
İstanbul'da yürümek güvensiz ve zor olsa da trafiğe girmemek için yürümeyi tercih eden çok insan var…
Evet, çok tehlikeli olsa da yürüyen çok insan var İstanbul'da. İMP'nin 2006 yılında yaptırdığı ev halkı anketlerinde yaya olarak seyahat edenlerin oranını % 50 olarak çıkmıştı örneğin. Bu oldukça yüksek bir oran ve ben o zaman biraz şaşırmıştım. Çünkü, İstanbul yürünebilir bir kent değil. Kaldırımlar bozuk, süreksiz ve güvenli değil. Otomobiller birçok yerde kaldırımları işgal etmiş. Oysa yaşanabilir bir kentin en temel koşullarından biri de bir yerden bir yere güvenle, rahat yürüyebilmek.