MesutT: Biraz önce kurumsallaşmaya değindiniz. Bir mimarlık bürosunun kurumsallaşması ile herhangi bir şirketin kurumsallaşması aynı anlama mı geliyor?
Bir mimarlık bürosunun kurumsallaşması, öncelikle büronun başındaki insanlara bağlı. Sabırlı olmak gerek. Ben mimarlığı bir maraton olarak görüyorum. Biri çıkmış, çok önemli bir iş yapmış ama sonra bir daha yok. Bu bana bir şey ifade etmiyor. Ona inanmıyorum. Var mı yok mu, gerçek mi, kendi mi yoksa başkası mı yaptı? Serbest Mimarlar Derneği'nde 10 yıl aktif olarak görev yaptım. Bunun içinde 2 yıl Ankara'da, 2 yıl da İstanbul'da başkanlık da var. Bu arada Türkiye'nin en önemli 200 mimarını kişisel olarak tanıma fırsatım oldu. Bunun içinden seçmeler yaptım, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de neler yapılıyor biliyorum. Gerçekten bugün Türkiye mimarlığında etkin olan herkesi çok iyi tanıyorum. Çok saygı duyduğum insanlar var. Neden saygı duyuyorum biliyor musunuz? Sürekliler, devamlı ürün veriyorlar. Değişik zamanlarda ekonominin genel seyrine, ailevi durumlara vs bağlı olarak bazı dalgalanmalar yaşıyorlar. Ama o büro senelerce ürün veriyorsa ve o ürünlerle ayakta duruyorsa, insan istihdam ediyorsa, ben onlara saygı duyarım. Bana göre o bir kurumdur artık. Doğan Tekeli'ye, Yaşar Marulyalı'ya, Levent Aksüt'e bakın, nasıl bu insanlara saygı duymazsınız? Yaşar Marulyalı ve Levent Aksüt 55 yıldır birlikte çalışıyorlar; insan karı koca bu kadar uzun süre birarada kalmıyor. Bu insanların yapılarına bakıyorum, sonra da yaşlarını düşünüyorum; aslında en genç mimarlar. Hep yenilikçiler.
MesutT: Bir büro kurucusundan sonra da devam etmeli mi?
Mimarlık, kişisel bir meslek. Yanımda çalışan Roni adında bir mimar vardı. Daha sonra Almanya'da calışmak istedi, orda ona iş buldum, gitti. Daha sonra Amerika'da da ona iş buldum, ve bu arada New York'ta Master yaptı. Ama sonra Türkiye'ye dönmeyi tercih etti. Döndüğünde, "Cafer Bey, sizden sonra ne olacak bu büro? Biz, Cafer Bozkurt Mimarlık olarak devam ettirelim onu" dedi. Hiç aklıma gelmemişti. Bir yönüyle iyi, ama benimle kurulmuş çok kişisel bir şey benden sonra nasıl devam edecek? Ortaya kopya ürünler mi çıkacak? Hiç kolay değil. Bence mimarlığın kurumsallaşması, sistematik ve canlı kalması açısından doğrudur; ama mimarlik kişisel bir iştir.
MesutT: Burada nasıl bir sistematikten bahsediyoruz?
Daha düzgün bir büro sisteminiz olur, daha güçlü bir organizasyon oluşturursunuz. Bürolar büyüdükleri zaman ayakta kalabilmek için sistem değişikliğine gidebiliyorlar. Bu bir başarı mıdır, yoksa değil midir? Benim için büro 10 – 20 kişi arasında değişen, esnek bir organizasyon olmalı. Çekirdek bir kadron olacak, hareket özgürlüğün olacak. Büyüyüp küçülebileceksin ama sistem bozulmayacak. Büyümen gerektiğinde ve ekibe 10 kişi katıldığında, gelenler akışı bozmayacak. Ayrıca çok geniş bir kadro oluşturup istemediğin işleri de yapmayı onaylamıyorum. Sürekli olmak istiyorsanız bu dengeler çok önemli.
MesutT: Belleksizlikten bahsetmiştik ya, Cafer Bozkurt Mimarlık Limited'in belleği ne durumda? Arşivci misiniz?
Ben projelerimi ve belgelerimi saklıyorum, düzgün arşivim var. Hatta öğrencilik yıllarımdan bile pek çok şeyi sakladığımı söyleyebilirim. Bazıları buna hayret ediyor.
MesutT: Teknolojiyle aranız nasıl?
Türkiye'de ne kullanılıyorsa, bizde de kullanılıyor. Ben başlangıçta bilgisayara geçmekte tereddütlüydüm. Fakat Türkiye'ye bilgisayar sistemi girdiğinden beri büro olarak her olanaktan yararlanıyoruz.
MesutT: Türkiye'deki iş alma süreçleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Mimar, iş veren karşısında kendini nasıl temsil ediyor?
Ben, genelde özel sektörle çalıştım. Devamlı iş yaptığım 4 – 5 aile vardır. Hatta şöyle söyleyeyim, İstanbul'un 100 zengin ailesinin 20'siyle iş yapmışımdır. Özel sektör, yaptığınız işe, verdiğiniz hizmete ve ne kazandırdığınıza bakar. Dürüst müsün, işini zamanında yapıyor musun, komisyon alıyor musun yoksa almıyor musun? Piyasada dürüst, sözüne güvenilir olmak çok önemli. Öyleyseniz, kendi kendine iş doğar.
MesutT: Dünya genelinde yarışmaların da iş alma süreçleri içinde önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Türkiye'de de adları yarışmalarla anılan pekçok önemli isim var. Yarışmalar sizin için ne kadar önemli?
Pekçok yarışma düzenleniyor, ama çok azına giriyorum. Çünkü jürilerine güvenmiyorum. Jürilerde neler olduğunu görüyorum. Takım oyunu oynuyorlar ve ben de ondan hoşlanmıyorum. Ayrıca yarışmayla kazandığın projeyi nasıl yapacaksın? Birçok yarisma projesi kazandıktan sonra mimarına çıkarılan sorunlardan dolayi kötü sonuçlanıyor. Oysaki benim için projenin iyi yapılması çok önemli. Ben, yapabileceğim işi almak istiyorum.
MesutT: İşi aldıktan sonra tasarım nasıl şekilleniyor? Projenin verilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tasarımlarınızın kolektif bir ürün olduğunu söyleyebilir miyiz?
Hep ekibimle çalışıyorum. Benimle çalışanlar ya yakınımdır ya da yetiştirdiğim adamlardır. Mesela 25 sene benimle çalışmış, burada yetişmiş olan Meral Hanım, işi olduğunda ya da benim işim olduğunda gelir, çalışır. Şimdi bizim Bursa projemizin grafik işlerini yapıyor. Burada herkes uzun süreli çalışır. Sibel Hanım, öğrenciyken bizimle çalışmaya başladı, emekli oldu, ama hala çalışmaya devam ediyor. Bu bir takım oyunu ve ben çalışanlarıma güvenirim. Proje yaparken de herkesin yeri, görevi bellidir. Ayrıca kitap dergi karıştırarak, başkaları ne yapmış diye bakarak tasarım yapmıyoruz. Örneğin Bursa'da yaptığımız büyük kültür yapısı, ki fabrika kısmı hariç 45 bin metrekare, tamamen özgün bir projedir. Dünyada hiçbir örneği yok. Mühendisliği ile de özgün bir projedir.
Büroda, masa başında proje yaptığım çok nadirdir. Tasarım, otelde, bir yolculukta, evde oturma odasında, bir kağıda karalayarak ortaya çıkar. Bilgisayar generasyonundan olmadığım için, kullanmıyorum. Yaptıklarımı çocuklara veririm ve onlar bunu bir ölçeğe getirirler. Çıktıların üzerinde çalışılır ve süreç gelişir. Paylaşarak yapmayı, proje sürecine kendimden bir şeyler katmayı önemserim. Aynı zamanda kapıdaki menteşenin yerine kadar her şeyi sonuna kadar takip ederim. Hiçbir şey bilgim dışında olmaz.
Bir özelliğim de zamanı ve çalışma arkadaşlarımı çok iyi kullanmamdır. Çok iyi örgütlerim, işe sahip çıkarım. Mesela smokinli bir baloya gidiyorum diyelim... Ama inşaatlardan birine gitmem gerekiyor, o ayakkabılarla yeni dökülmüş betona basa basa giderim. Hiç düşünmem. İş, her şeyden önemlidir, zaman ayırmak ve hakkını vermek gerek.
MesutT: Portföyünüzde önemli restorasyon projeleri de var. Mevcut bir yapıyı yeniden ele almak farklı bir yaklaşım gerektiryor mu?
Önce neden restorasyon yaptığımı söyleyeyim. Ben, iyi bir mimarın iyi restorasyon yapabileceğini göstermek için restorasyon yapmaya başladım. İyi bir mimarın bir binayı yeniden hayata kavuşturması ile restorasyonu yalnız kimyasal bileşenlerini düşünerek yapmak aynı şey değil. Çünkü artık havadaki nem oranı aynı değil, çevresel faktörler çok değişti, kullanım amaçları ve şekilleri başkalaştı. Ben, ‘iyi bir yapı nasıl güncelleştirilir'i ispat etmek için en az 15 adı geçen restorasyon yaptım. Bu, biraz da mesleğin zenaat kısmını bir hobi olarak sevmemden kaynaklandı.
MesutT: Tasarımlarınızda neyi ön plana çıkarıyorsunuz? Farklı tipolojide ve ölçekte olsa da, onların bir Cafer Bozkurt yapısı olduğunu vurgulayan, birbirlerine bağlayan özelliklerden bahsetmek mümkün mü?
Ben öncelikle, iş verenin sorununu çözmek zorundayım. Mimarlık için mimarlık değil, insanlar için mimarlık yapıyorum. Tasarladığım binalardaki strüktürel yapı çok matematikseldir. Fonksiyonel olmayan hiçbir çözüm görmezsiniz. Yapının kurgusunu çok iyi oluştururum. Binanın özelliğine göre malzeme seçerim. Üslupsal olarak da birinin ya da bir yapının etkisinde kalarak tasarım yapmak gibi bir durum söz konusu değildir. Yapıdaki strüktür, donatı konularında herşeyi sonuna kadar takip ederim. Kullanılacak kalıp planını bile benim bürom çizer. Klimacı, benim onayımı almadan hiçbir yerden kanal geçiremez.