2008 sonbaharında, sekiz sene ve yaklaşık yarım milyar dolardan sonra, dünyaca ünlü mimar Renzo Piano'nun ‘şimdiye dek tasarlanmış en yeşil müze'si tamamlanacak. San Francisco Golden Gate Park'ta konumlanan California Bilim Akademisi'ne ait müze, ev sahipliğini yaptığı planetaryum, akvaryum ve doğa tarihi müzesini, yaklaşık 10 bin metrekarelik bir ‘yaşayan çatı'nın altında koruyacak.
2000 yılında komisyona dahil edilmiş altı tanınmış mimar, California Bilim Akademisi'nin yeni binasına yönelik tasarılarını sundular. Bu tasarılardan beşi, akademi üyelerinin karşısına büyük ölçekli bir maketle çıktılar; bir altıncısı ise yalnızca bir eskiz tahtasıyla. Parkta konumlanan ve 1989'da gerçekleşen büyük San Francisco depreminde büyük hasar alan bir çatının üzerine çıkan 70 yaşındaki Piano'nun kafasında çok yalın bir şema belirmişti: tepe gibi görünen ve düz bir çizginin üzerinde yükselen birkaç eğri yeşil çizgi, zemini temsil edecekti. Piano'nun tasarımı hiç de binaya benzemiyordu, daha ziyade binasız bir park gibiydi.
Fakat yalnızca bir eskiz tahtasıyla anlatılan yalın tasarı, projenin yüzü olarak seçildi ve açıldıktan sonra muhtemelen ustanın en önemli yapısı haline gelecek.
Akademinin tepesinde yaklaşık 30 bin metrekarelik bir ‘yaşayan çatı'nın altında Steinhart Akvaryumu, Morrison Planetaryumu ve Kimball Doğa Tarihi Müzesini barındırmayı öneren Piano'nun yapısı, yalın fakat rasyonel çözümler sunuyor. Bu inanılmaz büyüklükteki yeşil çatının altında konumlanacak camdan bir küp, müzenin geleneksel sergilerine ev sahipliği yapacak. Camdan imal edilen bir kubbenin kapsayacağı yağmur ormanı, evrenin simülasyonunun yapılacağı bir tiyatro, bir penguen habitatı ve dünyanın iklimsel değişimine ışık tutan bir sergi, müzenin bu hacminde yer alacak işlevler olacak.
Piano, park ile yapı arasında hassas bir bağlantı düşlemiş: bir pavyon olarak şekillenen fasilite, çevresiyle görsel ve işlevsel anlamda ilişkili olacak. Bina için, aynı zamanda, sürdürülebilir yapım teknikleri ve strüktür de öneren Piano, yenilikçi teknoloji kullanımıyla Doğa Tarihi Müzesi'nin bugüne kadar uygulanmış ‘en yeşil bina' olması hedefine odaklanmış.
Piano, yapı hakkında şu açıklamayı yapıyor: "Bina, dünya ve bilim araştırmaları şeklindeki işleviyle uyumlu hale gelebilmek adına, bence, yeşil olmak zorundaydı. Burası aynı zamanda çok olağandışı bir mekan, dünyanın en güzel parklarından birinde konumlanıyor. Neredeyse hiç bir zaman böylesi bir şansa sahip olamadığımız için, binanın şeffaf olması gerektiğine inandım; binanın içinden nerede olduğu görülebilmeliydi. Normalde bir bilim müzesi tiyatro gibi şekillendirilir, böylelikle içeride sergileri barındırabilirsiniz. Tüm müzeler bir karanlıklar krallığı gibi opak ve kapalıdır; içinde hapsedilirsiniz. Fakat bu alanda doğa ile iletişim kurulabilmeliydi; dolayısıyla binanın neredeyse tamamı şeffaf olarak düşünüldü."
‘Yeşil bina'lar çoğunlukla, her ne kadar düşük tazyikli tuvaletler, dönüştürülebilir çelik ve enerji tasarruflu aydınlatma kullansalar da, her tür başka binayla benzeşiyorlar. Sürdürülebilirlik programlarını, tasarımlarının görsel elemanlarına ilham kaynağı seçerek her açıdan ekolojik bir güdümle hareket eden çok az proje, Piano'nun California Bilim Müzesi'yle aşık atabilir. Yapının keskinliği, güçlü ifadesi ve estetik anlayışı, ona sürdürülebilir mimarlıkta, çevre sorunlarına yaklaşım anlamında önemli bir diyalog fırsatı sunacak gibi gözüküyor.