"Danimarka'da OMA'dan ayrılıp bavulunu kapan herkes büro açıyor"

06 Şubat 2009



Superpool, Karaköy'ün arka sokaklarında konumlanan üç katlı bir binayı ele geçirmiş, parlak fikirli ve genç bir ofis. Superpool, öncelikle Platform Garanti'yi arkalarına alarak Vasıf Kortun ile birlikte gerçekleştirdikleri "Açık Kütüphane", ardından Türkiye'nin Frankfurt Kitap Fuarı'nın konuk ülkesi statüsünde olması fırsat bilinerek gerçekleştirilen "Becoming İstanbul" sergisindeki Garanti Galeri ve Murat Güvenç destekli "Mapping İstanbul" projesi ile sesini duyurdu. Ama belki de ilgi ve bilginin daha geniş bir odağına oturmalarını sağlayan işleri, "İstanbul Minibüs ve Dolmuş Haritası" oldu.

Türk mimar Selva Gürdoğan ile Danimarkalı Gregers Tang Thomsen çifti tarafından iki buçuk yıl önce kurulan Superpool'un hikayesini, bu gelecek vaadeden, yenilikçi ve farklı stüdyonun "yabancı elemanı" Gregers Thomsen'dan dinledik. Hikayesinin "Türk paydaşı" Selva Gürdoğan da, Türkiye-Danimarka-Amerika mimarlık hattındaki boşlukları bizim için doldurdu.


Eşinizle nasıl tanıştığınızı sorarak başlamalıyım sanırım. Çünkü Türkiye hikayeniz de tam olarak buradan başlıyor olsa gerek...

Gregers Tang Thomsen: Selva ve ben Rem Koolhaas'ın Rotterdam'daki OMA stüdyosunda tanıştık. Bu söz ettiğim 2001-2002 yılları arasında oluyor. Bu ofiste yaklaşık bir sene stajyer olarak çalıştım. Sonrasında öncelikle diplomamı vermek üzere Danimarka'ya döndüm; sonra tekrar Rotterdam'a geldim. Bu sefer mimar olarak... Bir sene daha çalıştım ve sonra New York'a taşındım. Burada da halen OMA için Dallas'ta "Wyly Theatre" isimli bir proje üzerinde çalışıyorduk. Daha sonra benim ilgilendiğim başka projeler de oldu; örneğin Cal-Tech için bir araştırma merkezi... Sonuç olarak iki buçuk senemizi bu kentte ve bu projelerle ilgilenerek geçirdik.

Fakat New York'a birlikte yerleştiniz değil mi?

GTT: Evet. Çünkü Dallas projesi üzerinde çalışıyorduk ve o proje ile hareket ettik. Rotterdam'da konsept tasarımını gerçekleştirdik ve projenin sürecinde Amerikalı danışmanlarla birlikte çalışmamız gerekiyordu. Bu nedenle New York'a yerleşmek ikimiz için de anlamlıydı.

Bu tarihte birlikte miydiniz?

GTT: Hayır. Yani aslında New York'a geçmemizle birlikte bir araya geldik. 2006'ya kadar yalnızca iş arkadaşıydık.

Peki ya sonrasında?

GTT: İki buçuk senenin sonunda, yani 2006 yazında İstanbul'a yerleştik. Aslında hemen akabinde de bu stüdyoyu açtık. Şimdi ise İstanbul'da yine bir iki buçuk senemizi doldurmuş bulunuyoruz.



Bir pratik sürdürmek için İstanbul'a gelmenizin, daha doğrusu imkanlar da varken başka bir yere yerleşmemenizin nedeni neydi?

GTT: Bizim için aslında iki seçenek vardı. Ya İstanbul ya da Kopenhag... Düşünüp taşınınca Türkiye'de genel anlamda daha fazla potansiyel olduğuna karar verdik. Çünkü burada, basitçe çok daha az mimari mesele konuşuluyor. Ortada yok demeyelim ama... Daha ziyade pratik sürdüren genç mimarların belirli bir dili, bir tarzı yok. Danimarka'da ise kolaylıkla kategorilere yerleştirilirsiniz: OMA'dan kimseler veya OMA'dan ilham alan kimseler... Orada elinde bagajı ile eve dönen herkes "Haydi bir büro açayım" diyor. Dolayısıyla Danimarka mimarlar için kalabalık bir yer. Bunun asıl sebebini Danimarka'nın mimarlık politikası olarak görüyorum. Danimarka kendisini genel anlamda bir "tasarım ülkesi" olarak öne çıkarmak istiyor. Bu elbette bir yandan büyük destek, ama diğer yandan çok fazla insan demek.

Dolayısıyla burada daha az rekabet içinde olacağınızı mı düşündünüz?

GTT: Daha az rekabet, daha fazla olanak ve daha ilginç fırsatlar... Danimarka'da olsak, iki buçuk senelik bir ofis olarak şu anda aldığımıza benzer –Kartal Kuleleri gibi, büyük projelere adımımızı bile atamazdık. Bu boyutta bir projeye imza atmamız çok daha fazla zamanımızı alırdı.

Ama bu aynı zamanda Türkiye'deki farklı olanaksızlıklara işaret etmiyor mu? Sizin büyük projelere girmenizi engellemeyen yasalar veya düzenlemeler, sonrasında da yine bilgi ve detay eksikliği nedeniyle proje sürecinde haklarınızı koruyamıyor.

GTT: Elbette, maalesef böyle bir durum var. Ama söylemeye çalıştığım, genel anlamda burada bir şeylere başlamanın çok daha kolay olduğu...

Selva Gürdoğan: Belki de burada bir portfolyo yaratmak daha kolay. Açıkçası bilemiyorum; çünkü bu aynı zamanda da benim açımdan kişisel bir karardı. Ben ülkeme geri dönmek istiyordum ve Gregers de benimle birlikte gelme nezaketini gösterdi.

GTT: Muhtemelen, en azından umarım, zamanla Danimarka'da da şansımız açılır. Aynı zamanda başka yerlerde de... Dünyanın her yerinde, elimizden geldiğince yarışa dahil olabilmek isteriz. Benim açımdan Danimarka'da bir şeylerle uğraşmak anlamlı gözüküyor.


Tago Mimarlık'tan Tatsuya Yamamoto
Superpool'dan Gregers Tang Thomsen
Şanal Mimarlık'tan Alexis Şanal
Mimarlar Odası'nın "Tescilli" Mimarı Brigitte Weber
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :