Kafanızdaki büro algısı "Belediyedeyim"den nerelere geldi, peki?
İlk yıllar ayakta durma çabalarıyla geçti. O zamanlar şimdiki teknolojiler yoktu. Her şey daha özveriliydi, elle çizim yapılıyordu. Bütün tasarımlar daha insan ağırlıklıydı ağırlıklıydı. Az kadro ile belli işleri yapıyorduk. Ofisi ilk açtığımda dört kişiydik. Geçen yaz Topkapı projesini yaparken, 48 kişiye kadar çıktık. Cumalıkızık Koruma projesini yaparken 16 arkadaşımız bütün bir yaz boyunca orada çalıştı. Bunların altından kalkmanın çok zor olduğu projeler. Hep kadro ile doğru orantılılar. Ama bu kriz ortamına rağmen bugün –şükürler olsun- 20 kişiyi bünyemizde barındırıyoruz. Bunların içinde kilit personeller var tabi, 15 senenin üzerinde bir zamandır birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız var. Onların da bu ofise çok emekleri geçmiştir.
Çağdaş bir ofis için teknoloji önemlidir. Mimar uygar bir insandır ve öncelikle ekipman eksikliği duymamalıdır. İkincisi bilgiye, kaynağa çabuk ulaşmalıdır; kitaplar, kütüphane, internet… Üçüncüsü ekip kendi içinde uyumlu olmalıdır.
Mimarlık, ferdi yapılan sporlar gibi bireysel bir meslektir bence. Önemli olan bu ferdi sporculardan bir takım yaratabilmektir. Ben yıllarca bunu yapmaya çalıştım. Yüzde yüz başarılı olduğumu söyleyemesem de doğruları fazla bir düzen kurduğuma inanıyorum.
Büronun işleyişi nasıl, peki?
Zaman geçtikçe mimar mesleki anlamda olgunlaşıyor. Doğrulara en çabuk nasıl ulaşabileceğini keşfediyor. Ben bir işe girerken oturup uzun uzun düşünürüm örneğin. -Bir projeyi aşağıdan (ofisin atölye bölümünü kastediyor) deneyimli bir arkadaşım ve onun yardımcılarından oluşan bir grup ile yaparım.- Onlara fikirlerini sorarım. Ortak bir noktada buluşur, sonra ilerlemeye başlarız. Bence fikir alışverişi çok önemlidir. Çünkü insan hata yapmaya her zaman hazırdır, hele ki mimarlıkta göz hataya bir alıştı mı, o öyle gider. Öyle durumlarda başka bir gözün sizi düzeltmesi gerekir.
Ben kendimi her zaman eşime denetlettiririm. O yapan, çizen bir mimar değildir, akademisyendir, ama çok hassas gözü vardır. Bakar, çözüm söylemez. Şuralara bir daha bakın, der. Bakarız ki hakikaten iyi olmuş. Biz bugüne kadar böyle geldik. Çocukları (çalışanları kastediyor) mutlaka dinlerim. Bu öyle bir meslek ki ben artık oldum, demek mümkün değil. Bunları söylediğiniz zaman yerinizde sayar ve hata yapmaya başlarsınız. Sürekli sorgulamak gerekir, "Ben bu sene ne yaptım?", "Ne kadar faydalı oldum?", "Geçmişi ne kadar tekrarladım?" ve "Yeni ne yapabildim" sorularının cevabını doğru bir biçimde vermek gerekir. Başarı oradadır. Eğer hala 15 sene önceki detayı kullanıyorsanız, oturup bir düşünmek gerekir.
Kimse yanlış anlamasın, ben onlardan (yine çalışanları kastediyor) daha enerjiğim, daha heyecanlıyım. Heyecanımla adeta onları peşimde sürüklüyorum, ama yorulduğum zaman onlar da bana mola verdiriyorlar. Böyle karşılıklı götürüyoruz işleri...
Bu aralar elinizde hangi işler var?
Bugüne kadar Kadir Has Üniversitesi'nin içi ve kendi binasıyla ilgilendim. Ama çabam o değildi. Çabam üniversitenin etrafı ile de ilgilenebilmekti. Bu sene biraz da olsa bunu başaracağımızı düşünüyorum.
Orası tütün fabrikası olduğu için, arka bahçede işçi konutları. Zaten en başta o mahallenin koruma projesini ben yapmıştım. Burada neler yapabiliriz, diye tartışmalarımız sürüyor. Ön bahçemizde ise Eski Haliç Surları, Cibali Karakolu, Cibalikapı ve üniversitenin Unkapanı'na doğru olan bölümünde bir sur duvarı var. Bu, Karasurları'ndan kalan en canlı örnek. Amacım surun bütününe dair bilgi alacak şekilde bir çalışma yapmak ve sonra da duvarı elden geçirmek. Bir de Güzel Sanatlar Fakültesi'nin altındaki Bizans sarnıcını restore ederek, Rezzan Has Müzesi'ne dahil edeceğiz. Hurdaya çıkmış şehir hatları vapurlarından birini restore ederek, ön tarafta Haliç kıyısında öğrenciler için bir sosyal merkez yapacağız.
Ben korumacı bir mimar, olsam da öncelikle çağdaş bir mimar olduğumdan, modern yapılar da yapıyorum. Bodrum'da lüks konut projeleri var elimizde örneğin. Merter'de rezidans projeleri var.