Türkiye’de son 10-15 yılda çok sayıda AVM yapıldı. Bunların bir kısmı şu anda yenilenmekte. Sizin de böyle bir projeniz var.
Evet, Starcity AVM'nin renovasyon projesini yaptığımız için çok mutluyum. Tabi AVM’lerin bu raddeye geleceğini hiç tahmin etmiyorduk. İnsanoğlu olarak -mimar, müteahhit, yazar fark etmiyor- elimize geçirdiğimiz gücü hoyratça kullandığımız bir zamandan geçiriyoruz. Bilmiyorum bu belki hep böyleydi. Fakat artık bu yapılar var yani bunları yıkamayız, bu da başka bir ekonomik hata olur. Yenilerinin yapılması için kesinlikle bir regülasyona ihtiyaç var. Mevcut olana lanet okuyarak bunu iyileştiremeyiz ama dönüştürebiliriz. Yaptığımız projelerde AVM’leri sosyal sorumluluk projeleri için en azından bir taban haline getirebiliriz. Yeşil alanların bu mevcut AVM yapılarına ankre edildiği yeni bir yeşil alan teması ortaya çıkarılablir. Özellikle bazı semtlerde insanların sosyalleşebileceği bir kamusal alan yok, bu yapılar dönüştürülmüş halleriyle bu ihtiyacı karşılayabilirler.
Yenilenen Starcity AVM'den bir görüntü
New York gibi yoğun yapılaşmanın olduğu kentlerde projenin ölçeğine göre geliştiricinin kentiliye kamusal bir alan da sunması gerekiyor.
Evet, aslında bizim regülasyonlarımızda da bu var ama uygulayan yok.
"Mimarlar hâlâ tüm yapısal ilişkilerin en naif halkası sayılıyor"
Mimar da bunu bir noktaya kadar esnetebilir.
Hem öyle hem de mimarlar hâlâ tüm yapısal ilişkilerin en naif halkası sayılıyor. Ben mimariyi sanat olarak gören biri değilim. Sanatla benzeşen tarafı var, aynı jargonu kullandıkları için birbirine karıştırılıyor ama bir eylemin sonuna sanat eklediğiniz zaman aslında ustalığı belirtirsiniz, onun sanat olduğunu değil. Yemek pişirme sanatı dediğinizde elbette ki o bir sanat değil; orada ustalığı, özeni, bir üst düzeyi anlatmak için sanat ibaresi kullanılır. Dolayısıyla mimarın rolünün sanat ve zanaatla birlikte naifleştirilmesine karşıyım. Kentsel dönüşüm için de mimarlar hatalı bulunabiliyor, mimarlar da müteahhitler de hatalı değil, hiç kimse değil. Hatalı olan sistemin kendisi.
Az önce belirttiğiniz gibi ortada bir gerçeklik var ve bunu yok sayamayız.
Rahmetli babamın söylediği, benim de aklımda yer etmiş bir cümle vardır, “Baş edemediğin şeyle barış”. Bu senin olayın olmasın, oraya takılma, konunu hallet ve çözüm kısmına geç. Bu benim için hayat düsturu olarak da çok önemli. Genel olarak suçlu aramam, çözüm ararım. Bu ofis içinde de böyle, kendi ilişkilerimde de böyle. Çünkü suçlu işime yaramıyor. Kentsel dönüşümde hepimiz birbirimizi suçlasak, hangimiz diğerimizin işine yararız? Belediyeler herkesi aynı masa etrafında toparlayabilmeli ve konu mimarlara, müteahhitlere, mühendislere gelene kadar bunu üniversitelerle birlikte regüle etmeli, bu işin manifestosu yazmalı.
"Kerem Piker çok daha yüce gönüllü bir şey yaptı"
Henüz eğitim aşamasında bakış açısı genişletilmeli belki...
Kerem Piker’in bu yıl Venedik Mimarlık Bienali’nde konuyu ele alışı şeklini bu anlamda çok önemli buluyorum. Kendi tasarladığı binaların tanıtımına yönelik bir şey yapabilirdi. Ya da Türkiye’nin birkaç yılına odaklanabilir ve bunu yansıtmayı isteyebilirdi. Çok daha yüce gönüllü bir şey yaptı. İlk defa aktörlerin masaya davet edildiği kolektif bir bienal pavyonumuz oldu. Küratörün herkesi bu konuşmaya davet etmesi çok kıymetli bir şey.
Çalışanlarımızdan Barancan Dağıstan bu dönem İTÜ’de yüksek lisansa kabul edildi. Kendisi ofisteki mimari tasarım ve sunum ekibinde ve ofise çokça emeği olan biri. Öncesinde araştırma konusunun ne olacağı üzerine çok iyi birkaç fikri vardı, ama aralarından benim de çok merak ettiğim bir konuyu seçti; Mimarlığın iletişim dili. Kendi adıma, mimarın ya da mimarlığın iletişim şeklinin ne olduğunu çok merak ediyorum. Bina yapmak olmadığını çevremize bakarak görebiliriz. Yani mimar hizmet verdiği toplumla ya da işverenle binayı yaparak anlaşamıyor. Aslında konuşarak anlaşabilir, yani bunun retoriğini bulmak gerekir. Aynı şey kent için de geçerli; kentler kullanıcısı olan kentlilerle nasıl anlaşacak? Bina yaparak olmuyor, altyapı yaparak olmuyor, bu başka bir iletişim dili. Bu ancak yurtdışında yapıldığı gibi münazara ederek, aktörlerin hepsini sahaya çağırıp oy vermelerini ya da proje seçmelerini sağlayarak olabilir.