Gelelim Yalın Mimarlık'a… Bu yeni birlikteliğe hangi noktada ihtiyaç duyuldu? Mimar-Şehir Plancısı işbirliği yarışmalar sayesinde mi pekişti?
Okan Bal: Aslında genellikle aralarında akrabalık bağı olan mimar ve plancılar aynı ofis çatısı altında çalışabiliyor (gülüyor). Bunun dışında iki ayrı meslek grubunun aynı kurumsal yapı içindeki işbirliğine pek sık rastlanmıyor.
Ömer Selçuk Baz: Okan'la bir araya gelişimiz Başakşehir yarışmasıyla oldu. Yarışmanın ikinci etabında bize danışmanlık yapmasını istedik. Daha sonra Adana Ziyapaşa'daki yarışmada da birlikte çalıştık. Son olarak Venezuella'da büyük bir kentsel tasarım etüt projesi yaptık.
Bu birlikteliğin avantajlarını sürdürmek istiyoruz. Alanlarımız çok farklı gibi gözükse de, çakıştıkları çok önemli bölgeler var. Yaptığımız bütün projelerde kentle bağlantıyı mümkün olduğu kadar güçlü bir şekilde ele almaya çalışıyoruz. Çünkü yapının kentle olan ilişkisi, onun her şeyi.
OB: Başakşehir'le başlayan maceramız tescilli bir ortaklığa yönelmeden önce, birlikte geçirilmiş zamanları da kapsıyor. Tabi başlangıçta ayrı oluşumlar içindeydik. Başakşehir deneyiminden kısa bir süre sonra, Rota Proje (şehircilik alanında faaliyette bulunan firmamız) ve Denge Mimarlık aynı mekanı paylaşmaya başladı. Ki o mekan da yine burası… Ardından, şirket yapıları ile ilgili bazı değişiklikler gündeme gelince, yola birlikte devam etme kararı aldık.
Selçuk'un sözünü ettiği gibi kentsel tasarım ölçeği hakikaten ne mimarların ne de şehir plancılarının tam olarak hakim olabildiği bir ölçek. Kendinize neyi dert ederseniz, o konuyla ilgili bir şeyler yapabileceğiniz çok geniş bir alan. Ölçekler arasında kaybolmamayı başardığınızda ortaya çok nitelikli ürünler koymak mümkün. Biz de bu alanda birlikte çalışmak istedik.
Kendi açımdan Yalın Mimarlık'ın ortağı olmanın başka bir anlamı da var. Selçuk, gelecekte iyi işler yapacağına inandığım ve genç yaşına büyük başarılar sığdırmış, çok yetenekli bir mimar. Bu anlamda benim Rota'nın dışında, Yalın'da da yer almamın nedeni, onun mesleki alanda istediklerini özgürce yapmasına karınca kararınca katkı sağlamak.
Selçuk Bey, sizin için Yalın Mimarlık neyi ifade ediyor? Daha önce mimar bir ortakla çalışıyordunuz. Bir plancı ile ortak olmak ne gibi değişiklikler getirdi meslek yaşamınıza?
ÖSB: Büyük bir fark var, ama burada ortaklık ilişkisinden bahsetmiyorum. Zaten ortalık, kağıt üzerindeki ticari ilişkinizi tanımlayan bir durum. Ben disiplinler arası çalışmaya çok inanıyorum.
Bir yarışma projesi ya da bir etüt projesi yaptığımız zaman ekipte bir danışman varsa, şunu bilin ki o danışman da bizimle birlikte burada sabahlar. Aynı şekilde, yazdıkları üzerinde de defalarca düşünülür. Peyzaj mimarlarımız, plancılarımız, akustikçilerimiz, mekanikçilerimiz, elektrikçilerimiz, statikçilerimiz ile ilişkilerimiz hep bu şekilde gelişiyor. Onları gerçekten işin içine katıp, çözüm ortağı olmaları için ikna etme ve işleri daha farklı bir şekilde ele alma noktasında çok gayretliyiz. Bu hem gerekli bir yaklaşım, hem de bir mimar için çok eğlenceli bir çalışma biçimi. Yani aslında adına ortaklık dediğiniz şey, zaten iş bazında ya da bazı dönemlerde insanlarla kurduğunuz bir çalışma biçimi. Kimisi uzun soluklu, kimisi çok kısa.
Disiplinlerarası çatışmaların temel sorunu genellikle mimarların kabarık egosu olarak gösterilir.
ÖSB: Bence mimarların, çok fazla mimar gibi düşünme handikapı var. Her şeye mimari pencereden bakıyorlar ve bu da çoğu zaman kaybolmalarına neden oluyor. Realiteyi ya da gerçek konteksti mimarlığın dışında da görebilmek gerekiyor. Kendi adıma konuşmam gerekirse, tek başıma proje yapabilen bir mimar değilim. Öğrencilik dönemimde de, şimdi de tasarım yaparken yanımda mutlaka konuşabileceğim birileri oldu. Bu kimi zaman bir inşaat mühendisi ya da bir grafiker idi, kimi zaman mimar ya da ekonomist bir arkadaşım. Bana kalırsa herkes mimarlığın bir bölümünden anlıyor. Önemli olan hangi bölümünden anladığını anlamanızdır.
Düşüncelerinizi diğer arkadaşlarınızdan gelen verilerle aktive ediyorsunuz bir anlamda…
ÖSB: Evet, kendi kendime düşünmektense birileriyle konuşmaya ve o müzakere sürecine inanıyorum. İnsanların kendi disiplinleri ve kendi bakış açıları üzerinden katkı koyabilmeleri için onları cesaretlendirmek gerekiyor. Çünkü çoğu zaman pek bir şey söylemek istemiyorlar.
Örneğin şu anda üzerinde çalıştığımız üniversite kampüsü tasarımı projemiz için, Kansas Üniversitesi'nde ekoloji ve sürdürülebilirlik üzerine yüksek lisans yapmış bir arkadaşımızı ofise davet edip ondan kampüsün sürdürülebilirliği ile ilgili bizi bilgilendirmesini ve tasarım sürecini bu eksende yönlendirmesini istedik. Önce projeyi yapıp, sonra bunu nasıl sürdürülebilirlik konseptine uydururuz diye düşünmedik. Çünkü sürdürülebilirlik sürekli gündemde olan, çok önemli bir konu. Ama gerçekten ne olduğuyla ilgili fikrimiz var mı, bundan pek emin değilim.
Projeye belli öğeler eklenince sürdürülebilir olduğu zannediliyor.
OB: Çağdaş dünyanın yeni değerleri çalışmalarımıza entegre edilirken, tasarımcı iyi bir fikir bulduğuna inandığında, o yeni değeri bulduğu iyi fikrin içine katmaya çalışıyor. Ama aslında tasarım çoktan ortaya çıkmış oluyor. Eğer böyle bir kaygı gözetilecekse,bu sürece baştan dahil edilip tasarımı onunla birlikte yoğurmak gerekiyor.
ÖSB: Her şey şeklen oluyor. Bina çok yeşil görünebiliyor ama ulaşılmak istenen gerçekten bu mu acaba?
OB: Proje alışılmışın dışına çıkınca, biraz aykırı özellikler taşıyıp bu yönleriyle diğer projeler arasından algılanır duruma gelince; "ekolojik açıdan elimizden geleni yaptık, yapılması gereken de budur" gibi bir tavır takınılıyor ve bu da çoğu zaman insanları tatmin ediyor. Durumun aslında böyle olmadığını düşündüğümüz için de konuyu didiklemeye devam ediyoruz.