Bize kendinizden ve Motto Mimarlık’ın yola çıkış hikayesinden bahseder misiniz?
Onur Özkoç: Çoğu mimarlık ofisi gibi, Duygu, Heves ve Fadime (Yılmaz) ile yüksek lisans öğrencisiyken yarışma projeleriyle işe başladık. Derece alamadığımız birkaç yarışmadan sonra, bu iş nasıl olur, acaba yönetebilir miyiz diye düşünmeden ofis kurmaya karar verdik. Çünkü o heyecan insanın içinde ya oluyor ya da olmuyor. Bizde varmış demek ki. Ofisi henüz kurmuşken ilk projemizi aldık. Bir hastane konseptiydi. Yeni mezun mimarlar olarak kolay çözülebilecek bir proje değildi. Fakat bunun üzerinde çalışırken yeni işler almaya başladık ve bugüne geldik.
Heves Beşeli: Aslında ben ofis kurulurken karşıt görüşteydim. Önce iş sonra ofis olmalı diye düşünüyordum. Sonra beni bir şekilde ikna ettiler. Ofisi kurduk ve tam o sırada iş geldi.
Ofisin ismine nasıl karar verdiniz?
HB: “Motto”dan önce onlarca isim türettik. Birkaç dilde aynı şekilde okunup telaffuz edilebilen ve aynı anlama sahip bir isim olsun istedik. Bir yandan da evrensel başarı kriterlerinin neler olduğunu araştırdık. Google, Facebook, Yahoo’da olduğu gibi, içerisinde iki ardışık “o” harfi bulunan isimlerin, şirketin başarısını tetiklediğine dair bir efsane var. (Biraz da işin şakası tabii ki) Maalesef böyle bir isim bulamadık fakat Motto’da da iki “o”harfi var. (Gülüyor) İki heceli ve kısa bir isim. Böylece bu isimde karar kıldık. İngilizcede ise “architects” yerine“architecture” ifadesini kullanıyoruz; Motto Architecture.
OÖ: Karışıklık olmaması adına yazıldığı şekilde okunan bir isim seçelim istedik. Fakat Türkiye’de “motto” kelimesini okuyup yazmanın bu kadar problem yaratacağını hesap edemedik. Bazen motta (sanırım Beşiktaş’lı bir futbolcuydu); netta, nokta, mutlu gibi kelimelerle karıştırılabiliyor.
Peki ofis olarak mottonuz nedir? Tasarladığınız her projenin kendi mottosunu da üretiyor musunuz?
HB: Mimarlık adına kendimizi ifade ettiğimiz bazı kriter ve standartlarımız var ama bunu henüz bir slogan haline getirmedik.