"Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası Malzeme Analizinin Yapılması; Rölöve, Restitüsyon, Restorasyon, yapısal onarım/Güçlendirme ve Mühendislik Projelerinin Hazırlanması İşi" şartnamesi var elimde…
Proje hazırlama işi bu… Eğer ihaleyi alan, yanına doğru dürüst mimarlar ve bir de uzman alırsa belki iyi bir şey ortaya çıkabilir.
Şartnamenin 60. maddesinde şöyle bir ifade var: "Bu ihale konusu işe ait bütün belgeler, dokümanlar, bilgiler daha sonraki uygulamalarda kullanılmak üzere İdare tarafından satın alınmış ve projelere ait tüm işleme, çoğaltma, yayma, temsil, umuma iletme, fikri ve müelliflik hakları; söz konusu belge, bilgi ve dokümanların yayın hakkı İdare ile birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Ancak proje müellifi Kültür ve Turizm Bakanlığının yazılı izni ile projeyi yayınlama hakkını alabilir."
Bu başka bir konu. Kitap basmak gibi. "Projenin haklarını ben alıyorum" deniliyor. Ama tabi projeyi yapan mimarın kendi eserini ancak Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ile yayınlayabilmesi gibi bir yaptırım getirilemez. Aslında tam tersi olması gerekir. Ama bu da yine çarpık bir mülkiyet düşüncesinden kaynaklanıyor. Proje yapanın telif hakkını ihaleyi alan üstlenmeye kalkıyor. "Parayı veririm, düdüğü öttürürüm" demektir bu. Bilimde böyle bir durum söz konusu olamaz. Bilimi kim yapıyorsa bilim adamı odur, bilim adamına araştırma parası veren kişi değil.
Para üzerine kurulu bir sistemde restorasyon yapılamaz. İyi niyetli insanlar iyi iş yapmaya çalışsalar da olmaz. Çünkü biri iyi olsa on tanesi yine kötü olacaktır. Selçuklu Devri yapılarını ele alalım. Türkiye'de Selçuklu Devri uzmanı kaç tane restoratör mimar var? Hiç. Selçuklu Devri'nin mimarlık tarihini bilen, yöresel özellikleri, o devirde kullanılan teknikleri, zaman içindeki gelişmeleri bilen bir uzman yok ki ortada. Öyle birisine kimse gerek duymuyor. Tesadüfen birisi Vakıflarda 20-30 sene çalışırsa, bazı şeyleri öğrenebilir. Ama onun dışında bunu okullarda öğretmiyorlar. Zaten bu okulda olmaz, pratikte öğrenilir. Okulu bitirmekle ne mimar ne restoratör olunur. Eğer uygulama yolları açılmazsa hiçbir şey öğrenmeden yaşlanır gidersiniz.
Projelerin yarışmaya açılmasının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Belli bir deneyime sahip olmayan kişilere bu işlerin verilmemesi gerekiyor...
Orta Çağ yapısının restorasyonunu tecrübesiz bir mimar yapmaz. İtalya ve Fransa'da bu kabil değil. Kaldı ki bu ülkelerde 150-200 senedir restorasyon yapıyorlar ve bu alanda uzman büyük şirketler var. Yoksa tüm bu katedraller nasıl ayakta durur?
Eğitim sistemindeki farklılığın da etkisi olmalı. Yurtdışında restorasyon uzmanlık alanlarına ayrılıyor. Bizdeyse dallara ayrılmayan bir restorasyon eğitimi var ve ancak ön lisans ve yüksek lisansta iki sene süreyle veriliyor.
Uzmanlaşma ihtiyaçların doğru algılanmasıyla ilgilidir. Bir katedralin heykelleri var, kabartmaları var, resimleri var, camları var, strüktürü var. Orada sorun çok boyutlu. Bizimki onlar göre çok daha hafif. Bu plastik öğelerin çoğu yok. Bunların muadili olarak sadece çiniyi sayabiliriz. Örneğin çini uzmanı ile çini kaplayıcısı aynı kişi değildir. Bizde sanat tarihçileri uzman olarak kabul ediliyor ama restoratör değiller ki. O konuda yetişmiş uzman olmaz demiyorum. Çini uzmanı çini teknolojisini de bilir, çağdaş yapıyı biliyorsa ne ala. Ama uygulamada öyle bir uzman kullanmamışsanız, öyle biri yetişmemişse, herhangi bir üniversiteden doçentlik ünvanını yeni almış birine uzman derseniz hiçbir yere varamazsınız.