Fikret Oğuz: Elimde "İstanbul Üniversitesi, Merkez Kampüs 618 Ada 19 Parseldeki Rektörlük Binası'na Rölöve, Restitüsyon, Restorasyon, İnşaat (Statik-Güçlendirme), Mekanik ve Elektrik Tesisat Projelerinin Hazırlanması İşi"nin tip şartnamesi var. Çok acıdır ki, idarenin sözleşmenin eki olarak verdiği, bana göre dayatmış olduğu şartnamenin 3. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci paragrafında bir ifade var. İdarede bu şartnameyi hazırlayan kişilerin konudan ne kadar bihaber olduğu bu metinde açıkça görülüyor:
"Hazırlanacak olan tüm proje ve dokümanlar (resim, CD vb) İdarenin malı olacaktır. Projenin gerekli görülmesi halinde İstanbul İl Özel İdaresi'nce değiştirilmesi ya da başka yerlerde uygulanması durumunda Yüklenici hiçbir hak talep etmeyecektir. Bu hususta Proje müellifi projenin her türlü değişiklik ve uygulama hakkının İl Özel İdaresine ait olduğuna dair noter onaylı taahhütnameyi sözleşme aşamasında verecektir."
Burada adı sanı belli olan, korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmiş bir taşınmazdan bahsediyoruz. Şartnamede ise, "restorasyon projelerinin başka bir yerde İdarece uygulanması" deniliyor. Bu olanaklı bir şey midir? İşte idarenin konuya ne kadar hakim olduğunun belgesi bu şartnamedir.
İkincisi; gerek 660 gerekse 680 sayılı ilke kararlarında proje uygulamasının denetlenmesine değinirken, "bu çalışmayı yapmaya yetkili olduğu Mimarlar Odasınca belgelenen mimar müellif"ten bahsediliyor. Bu, sadece 2863'te değil diğer imar mevzuatıyla da bir arada ele alınması gereken bir konudur. 3194 sayılı kanuna bağlı Bayındırlık Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının birtakım genelge ve tebliğlerinde de belirtildiği üzere, her yapının idarece ruhsata bağlanması gerekir. Bu ruhsat, ilgili belediye, İl Özel İdaresi ya da Kültür Bakanlığı tarafından da verilebilir. Ruhsat düzenlemeye ilişkin esaslarda, bakanlıklar da dahil olmak üzere, tüm yetkili kamu kuruluşlarının uymak zorunda olduğu bazı kurallardan bazıları;
- Çalışma yetkisinin herhangi bir mesleki kısıtlılığı olmadığının meslek odasınca belgelenmiş olması,
- Bununla bağlantılı olarak aleniyetten yola çıktığımızda da, yine imar mevzuatı uyarınca yapılacak her türlü inşai faaliyetin bir tabelası olması. Bu tabelada; proje müellifinin, teknik uygulama sorumlusunun, şantiye şefinin, müteahhidin ve kontrol eden idarenin kimler olduğu, ruhsat sayısı ve tarihi, izin sayısı ve tarihi gibi bilgilerin yer almasıdır.
Elimizdeki örneğe baktığımızda sadece yüklenici firmayı ve onun adına görevi üstlenen şantiye şefini görüyoruz, proje müellifiyle ilgili bir bilgi göremiyoruz. Kontrolle ilgili, işveren ve kamuyla ilgili kısımları, kurulu, sözleşme tarihini görüyoruz ama ne ruhsatın verildiği tarihi ne de bunun sayısını görmüyoruz. Bu durum bile mevzuata aykırılık teşkil ediyor. Mevzuatı bir bütün olarak değerlendirmek lazım.
Az önce ihaleyi alan şirketlerin mesleki formasyonundan bahsetmiştim. Fiili durumda, idarenin istediği ihale dokümanını hazırlayan tüzel kişilik ihaleyi de alabiliyor. Fiili olarak orada bulunmayan, sadece dosyada adı olan meslektaşlarca da bu işlerin kağıt üzerinden kontrol edildiği görülüyor.
Peki ihaleyi alan firmanın sorumlu mimarı sürekli şantiyede oluyor mu?
Birincisi, şantiye şefi restorasyon uzmanı meslektaşımızın iş boyunca sürekli proje uygulama alanında bulunması lazım. İkincisi, o iş bitene kadar başka bir yerde bulunmamalı. Bir mimar, idarenin verdiği birçok ihalede şantiye şefi ya da teknik personel olarak görünebiliyor. İhaleyi veren kurum bunu hiç göz önünde bulundurmuyor. Aynı ismi başka bir projede yine şantiye şefi olarak görebilirsiniz. Halbuki şantiye şefliği tam zamanlı çalışmayı gerektiren bir iştir. Mesleki uygulama sorumlusunun da, idareyle birlikte belirlenen aralıklarda işi kontrol etmesi gerekiyor. Doğru sistem budur.