“Moda yalnızca elbiselerde var olan bir şey değil. Moda gökyüzünde, sokaklarda; moda fikirlerle ilgili, nasıl yaşadığımızla, o ‘an’la...” diyor Chanel. Öyleyse şu soruyu sorsak: Moda bir kenti nasıl ele geçirir? Ya da kent modayı değiştirebilir mi?
"Moda yalnızca elbiselerde var olan bir şey değil. Moda gökyüzünde, sokaklarda; moda fikirlerle ilgili, nasıl yaşadığımızla, o ‘an'la ve olaylarla..."
Kadın figürünün bugünün modern kadınına evrilmesini sağlayan ve, hiç mübalağasız, moda çorbasına "biraz tuz"dan fazla katkısı olan bir 20'inci yüzyıl moda ikonu, Coco Chanel, modayı işte böyle tanımlıyor.
Ancak moda, her zaman ve herkes tarafından büyük bunca takdir gören bir "müessese" elbette değil. Kısmen popüler kültür ile doğrudan ve güçlü bir şekilde kurduğu ilişki dolayısıyla, bazen de ekonomik döngüde sahip olduğu payın getirdiği finansal güç ve gücün bir anlamda dikte ettiği lüks kavramı yüzünden modanın –bu dosyada tercih edilen deyimi ile moda tasarımının, bazen gereksiz/lüzumsuz, bazen hak ettiğinden yüksek değer biçilmiş (overrated) ve hatta kimi zaman "avam" (vulgar) olarak değerlendirilen bir üretim alanı olduğu söylenebilir. Ne var ki modanın, sıfır beden ya da sıfır beden olma arzusundaki bir sınıfın tekelinden öte, her sezon "giyilmesi zaruri" bir takım nesne yığınlarından ibaret olmayan bir kavram olduğu ile yüzleşmemiz gerekiyor.
Tüm entelektüel-tasarımsal disiplinlerin ortak "burnu kalkıklığı"ndan bir nebze sıyrıldığımız noktada, moda tasarımının -belki müzik ve sinemadan değil ama; resim, heykel ve tüm "uygulamalı sanat"lardan ve özellikle de mimarlıktan çok daha kolay ulaşılabilir bir tasarımsal alan olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Bu da şu demek: Moda tasarımı, kolay üretilebilir ve aynı hızla tüketilebilir bir pratik. Ve tüketilebilirliğinin ona verdiği bir güç var. O güç, mimarlık disiplininde halen çok da yüzleşilememiş veya belki yüzleşilmek istenmeyen bir başka gerçeğe işaret ediyor: Tasarımsal anlatının tüm aşkınlığını kaybettiği günümüz dünyasında tüketilmek, tasarım nesnesi için bir kayıp, zarar, leke ya da son değil, aksine ona bir değer ve lüks atfeden bir olgu haline geliyor. Dolayısıyla moda, tüketilebildiği ölçüde popülerleşiyor; popülerleştiği ölçüde değişiyor ve dönüşüyor; aynı ölçüde de kültürel formasyonlar üzerindeki etkisini perçinliyor. Bu etki de, modanın toplumu dönüştürdüğü kadar toplumun da modayı değiştirmesine yol açıyor. Sonuç olarak toplumsal ve dolayısıyla kültürel bir pratik olarak moda tasarımı, en az popüler müzik kadar etkili hale geliyor. Hiç kuşkusuz bir "söz söyleyebilmek" için uygulamalı sanatlardan kat kat daha fazla fırsatı elinde tutuyor. Ve kente, mimarlıktan daha çok nüfuz ediyor.
Tüm bunları anlayabilmek için de moda tasarımının yakın tarihine kısaca göz atmak da faydalı olacak gibi gözüküyor.