“Türkiye’de el emeği fazla para etmiyor; insanlar çok daha titiz davranmıyor”

06 Nisan 2010



Siz sezon trendlerini birebir takip ediyor musunuz?
Pek çok dergi ulaşıyor bize ve sayfa sayfa inceliyorum. Dolayısıyla sezon trendlerinden haberdarız ve belki bunu renklerde ya da formlarda kullanıyor olabiliriz. Ama zaten bütün gün de ayakkabı görüyorum! Hatta gördüğüm bir ayakkabı artık beni etkilemiyor. "Aaa, ne güzel ayakkabı!" diyeceğim bir şey ile karşılaşmıyorum. Bu da kötü bir şey! Bir ayakkabı beğenir ve satın alırsınız; o çok tatlı bir duygudur. Ben ise pek yaşayamıyorum onu artık. Öte yandan işim gereği bir o kadar da ayakkabıya maruz kalıp deforme olmaya devam ediyorum.

Peki hakim rüzgardan biraz daha uzak durmaya mı çalışıyorsunuz?

Türkiye'deki ayakkabı piyasası genel olarak zaten dergilerden çalışıyor ve var olan modelleri kopyalıyor. Bu, en ufağından en büyüğüne kadar geçerli ve piyasa bunun üzerine dönüyor denilebilir. Biz ise modayı mümkün olduğunca yapmamaya çalışıyoruz. Çünkü bunu yaptığımızda halihazırda aynı tür işleri ortaya koyan çok sayıda marka bulunuyor. Öte yandan insanlar "farklı" olduğumuz için bize geliyorlar. Artı, insanların artık Nr.39 ayakkabılarına dair bir beklentileri var. O da nedir: Yumuşak, bonkörce kullanılmış deriler, üzerinde bol fiyonkları ve püskülleri olan, dantel kullanılmış ayakkabılar… Yani müşterimizin bizim tarzımızdan beklentileri oluştu. Hatta şunu söyleyeyim: Çok normal, "her yerde bulunabilecek" bir ayakkabıyı, "anormal" bir ayakkabıya kıyasla çok daha yavaş satıyoruz. Çok enteresan! Öyle bir kitle oluşturmuşuz. Mesela "sağ ayakkabı" denilen bir şey vardır; herkesin rahatlıkla satın alacağı ayakkabılar… Müşteri bunları bizden almayı tercih etmiyor; buraya farklı şeyler bulmak için geliyor. Çok "abuk", sıra dışı şeyler bulmak için!



Bir yandan tüm bu tasarımları yaparken kariyerlerine imrendiğiniz ayakkabı tasarımcıları bulunuyor mu?

Venedikli bir Rene Caovilla var. O da çok masalsı, daha doğrusu dramatik ayakkabılar yapar.

Bu mudur peki sizin ayakkabılarınızın da anahtar kelimeleri? Dramatik ve masalsı?

Biraz masalsı oldu galiba ayakkabılarım… Bir de içimde bir dengesizlik yaşayabiliyorum. Ya çok iddialı, seksi oluyorlar ya da çok şirin oluyorlar. O aradaki dengeyi çok fazla kuramıyorum ben. Galiba o seçimi de kendi içimde hala yapabilmiş değilim! Bazen çok vamp asi yapmak istiyorum bazen de bonbon… Ama müşteri bizden daha çok "bonbon ayakkabılar" alıyor, bunu da biliyorum.

Bu bir anlamda da sizin kişiliğinizin iki ayrı parçasını yansıtıyor olabilir mi?

Muhtemelen… Hatta geçenlerde buraya bir beyefendi geldi, kendisi ressammış. Bu ayakkabının (bir yandan da gösteriyor) pembesini aldı. "Çok güzel bir obje; atölyeme koyup çizeceğim" dedi. Sonra da diğer ayakkabılara bakmaya başladı ve şu yorumu yaptı: "Bunu yapan nasıl bunu yapar?" Ben de doğal üzere düşünmeye başladım. Çünkü aslında hepsi bambaşka şeyler anlatıyorlar. Bir yandan benden şeker şeyler istenirken ben ise kaba ve yırtıcı şeyler yapmak peşindeyim belki de… Belki de bilinçaltıdır.

Diğer tasarımcılarda hep çok kesin ve keskin bir "çizgi" var mı sizce?

Hepsi her şeyi tasarlıyorlar tabi. Ama yine de kendi koleksiyonları içerisinde bir denge oluyor. Bazen ben sanki o dengeyi bulamıyorum gibi geliyor. Tatminsizlik duygusundan bahsedip duruyorum ya… En çok bu yaratıyor galiba.

 

Gördüğünüzde işçilik anlamında sizi hayrete düşüren ve heyecanlandıran ayakkabılarla da mı karşılaşmıyorsunuz?

Oluyor tabi! Mesela Dior bu sezon bir ayakkabı yapmış. Bilmiyorum tamamı plastik dökme mi yoksa ahşaptan oyma mı? Zaten giyilebilir bir şey de değil; sanat eseri olarak bakmak lazım. Çok kaba, çok yüksek platformlu ve her şeyi mobilya misali bezemeler ile dolu bir ayakkabı. Ona bakınca "Bunu nasıl yapmışlar?" dedim.

Peki daha giyilebilir ayakkabı tasarımlarında işçilik anlamında çok sürpriz olmuyor mu?

Giyilebilir olup da bana "Bunu nasıl yapmışlar?" dedirten ayakkabılar, çok güçlü markalarda oluyor. O tip işleri o kadar temiz yapmak kolay değil gerçekten. Küçük atölyelerin altında kalkması zor…

Öte yandan iyi işçiliğin bir tür "üretim kültürü" ile ilişkilendirilmesi de mümkün mü?

Kesinlikle öyle… Zaten bunu yapanlar ya İtalyanlar ya da Fransızlar… Amerika'yı yeniden keşfetmeye de gerek yok! İki ülke de kaliteli üretimde çok yüksek kalite standartlarına sahip. Keşke burası da el emeğinin daha fazla para ettiği veya insanların çok daha titizlikle davrandığı, çok daha özel ürünlerin ortaya çıkabildiği bir ülke olsa… Ama bunu yapmak çok zor. Bu şartları da muhtemelen ayakkabı anlamında ben zorluyorumdur. Şu yüzden: Küçük bir atölyeyiz ve her şeyi elde yapıyoruz. İnsan gücüne dayandığımız için de kalifiye elemanlarla çalışmak zorundayız. Fabrikalarda ise durum elbette böyle değil; kişilerin özel yeteneklerinin ürün üzerinde çok büyük etkisi yok. Ama benim işimde var. Bu yüzden o sınırları en çok zorlayanın ben olabileceğini söylüyorum.



Kendi ayakkabılarınızı mı giyiyorsunuz?

Genellikle evet ama hep takılıyorum ya! Bende ayakkabılarım psikolojik baskı yaratıyor! (gülüyor) Ayağımdayken bir dikiş detayına ya da rengine takılabiliyorum. Veya bir yerine bir şey olduğunda çok üzülüyorum, kendimi huzursuz hissediyorum. Halbuki başka bir ayakkabı satın aldığımda bunlara çok takılmıyorum.

Tasarımcı olmaya karar verdiğinizde kendi ayakkabılarınızı giymek de hayalin bir parçası mıydı?

Vardı tabi… Ama kendi ayakkabılarımı giyerken çok daha büyük keyif alacağımı düşünüyordum. Öyle olmadı ne yazık ki! (gülüyor) Zamanla tasarımlarla birlikte üstüme daha çok sorumluluk ve problem bindi ve artık bazen, tasarımlarıma o kadar mutlu bakamayabiliyorum. Bence aynı zamanda üretim yapan tüm tasarımcıların problemidir bu.


Nr. 39'dan İpek Yılmaz
CicciCocco Shoes'dan Bilge Köprülü
United Nude'dan Rem D. Koolhaas
Ve Manolo Blahnik...
Boş Zamanlarında Ayakkabı Tasarımına El Atan Diğer Mimarlar...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :