"Bir şeyi çok yapmak, doğru yapmak anlamına gelmiyor"

24 Temmuz 2019

PDG Mimarlar’ın çalışma sistemi ve genel ortamından biraz söz edebilir miyiz? 

: Çalışma sistemimizin genel çerçevesinden bahsedecek olursak yarı kurumsal, yarı aile şirketi diyebiliriz PDG’ye. Bazı yönlerimiz kurumsal olsa da, ofis halen bir aile şirketi gibi işliyor. Bir mimarlık, tasarım ofisinin tam anlamıyla kurumsallaşması bana pek doğru gelmiyor. Çünkü bir süre sonra hissiyatınızı kaybetmeye başlıyorsunuz. Bu kurumlaşma durumunu, sayımız belli bir rakamın üzerine çıkınca deneyimledik çünkü. Bir süre sonra, sistem o kadar dişli hale geliyor ki, kontrol mekanizmanızı kaybediyorsunuz. Çıkan ürünün sizi asla yansıtmadığını düşünmeye başlıyorsunuz. Çok büyümenize gerek yok, hatta biraz küçülmelisiniz ki benliğinizi kontrol edebilin.

PDG Mimarlar ne tür hizmetler veriyor? Ya da uzmanlık alanımız diyebileceğiniz bir tipoloji var mıdır?

MŞ: Ben “bir işi çok fazla yapan, onu en iyi ve en doğru şekilde yapar” düşüncesine katılmıyorum. Örneğin, bu fikirden yola çıkarak “otel mimarı” ya da “konut mimarı” gibi tanımlar kullanılmaya başlandı bazı mimarlar için. Biz PDG Mimarlar olarak, tek bir tipoloji üzerine yoğunlaşmak yerine, farklı fonksiyonlar için tasarım üretmeye çalışıyoruz. Her konuyu bir çözülecek problem olarak düşünüp, fonksiyonu sınıflandırmadan çözüm üretmeye odaklanıyoruz ki bu da bize her defasında yeni deneyimlemeler sunuyor.

Örneğin; ofis, müze, cami, konut, otel, SPA, termal tesis, pazar yeri, emniyet müdürlüğü, kentsel tasarım, kentsel dönüşüm, karma kullanım ve sayamadığım başka tipolojilerde projeler yaptık. Bizim için projenin ‘büyük’ ya da ‘küçük’ olma tanımı yok. Hatta ‘küçük’ diye tanımlanan işlerin mimara verdiği ‘haz’ın da daha fazla olduğuna inanıyorum. Ama ne zaman bunu söylesem büyük bir projenin içinde kendimizi buluyoruz.

Aslında insanlar birkaç kere yaptıktan sonra o iş ezbere dönüyor. O ezber de işin gerçek hissiyatının kaybedilmesine yol açıyor. Bunu şöyle örnekleyebilirim: Biz bir termal SPA projesine başladığımızda ilk işim birçok SPA’yı gezmek oldu. Türkiye’deki bütün termal havuzların, yekpare yüzme havuzlarına benzediğini gördüm. Ama bu havuzların içinde yüzülmüyor, daha çok sohbet ediliyordu. Bu da hacimsel olarak büyük bir alan içerisinde, akustik olarak dengelenemeyen bir uğultu oluşturuyor. Ama hayatında ilk kez SPA tasarlayan Peter Zumthor’un bu kavramı bambaşka bir yere taşıdığını görüyorsunuz. Biz de tasarım sürecinde öğrendiklerimizi, gördüklerimizi ve hissettiklerimizi kendi kültürümüze nasıl entegre edebileceğimiz üzerine düşünüyoruz. Tasarım sürecinde bu gibi sorunları ele almaya çalışıyoruz.

Zumthor örneğinin bize gösterdiği gibi; bir şeyi çok yapmak, doğru yapmak anlamına gelmiyor. Aslında bir konuyu ilk kez ya da ikinci kez ele almak mimarın yaptığı işi daha çok sorgulamasına neden olur. Çünkü hata yapma riski daha fazla olduğundan mimar, kendini bilmediği bir konu üzerinde daha fazla sorgular halde buluyor kendimi. Diğer türlü, ezberdeki kalıplaşmış tipolojiler tasarımın içine entegre olmaya başlıyor. Havaaalanı, hastane gibi henüz tasarlamadığımız yapı ölçekleri var ama diğer yapı ölçeklerinin çoğunu deneyimledik, deneyimlemeye de devam ediyoruz.


Kurucu Ortaklardan Murat Şahin ile
Tasarım Ekibi ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :