Özer/Ürger’in İstanbul ve Ankara’daki ekiplerin yapısından da bahsedebiliriz misiniz? İki ofis arasında nasıl bir işbirliği söz konusu?
MÜ: Çok esnek çalışıyoruz yani bir bant üretimi yok burada. Herkes her şeyi yapabilir. Hiçbir zaman bir grubu alıp başka bir yere kaydırmaktan dolayı sıkıntı çekmedik. Beğenilen, beğenilmeyen işler gibi tartışmalar hiç olmadı.
AÖ: Çünkü herkes her işe girdi ve güçlü bir ekibimiz oldu. Ofisi yönetme konusunda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Ekibin motivasyonu yüksek olunca bu bize esneklik sağladı ve ekip kalitemizi yükseltti. Bu da ekibe yeni katılanların motivasyonunu yükseltti ve onları da verimli kıldı. Dolayısıyla çok iyi bir ekibe sahip olduk. Tabi ekip kuvvetli ve mutlu olunca bunu yönetebilmek daha kolay. Farklı görevlere farklı mimarları atayabilmek için hep zengin bir kadromuz oldu.
Önceki çalışanlar yeni gelenlere gerekli bilgiyi aktardığı için süreç de daha hızlı ilerliyordur.
MÜ: Tabi, bir de bizde yeni gelen birisi de eğer o sırada en zor görevde açık varsa oraya gider ve işini yapar. Öyle bir güvenimiz var.
"Gerçekten mimarlık yapmak isteyen ve iletişim kurabilen kişileri bünyemize dahil ediyoruz"
Peki ekibe yeni birisini alacağınız zaman başvuruları nasıl değerlendiriyorsunuz?
MÜ: İlan veriyoruz ve en iyi portfolyo, en iyi aday kimse onu alıyoruz. Eskiden öncelikli kriterimiz portfolyoydu. Son birkaç senedir adayın kişisel ilişkilerinde güçlü olmasına da bakıyorum. Yani ilk olarak bir kişi buraya gelip, oturup sohbet edebiliyorsa bu çok önemli bir şey. İkincisi de hayatta ne istediğinin farkında olması. Çünkü insanlar bazen biraz da bu ofiste çalışayım diye başvuruyor. Eğer ne yapmak istediğinden emin değilse biz onu yorarız, o bizi yorar. Portfolyo bu iki koşul tamam ise önemli hale geliyor. Burası mekansal özelliğinden dolayı da talep edilen bir ofis. Bizim zaten belli bir iş kalitemiz, belli bir tasarım yaklaşımımız var. Üniversitelerle bağlarımız devam ediyor. Dolayısıyla çok fazla talep oluyor. Bu bizimle de ilgili, bu mekan ve ortamla da ilgili ama gördüğüm kadarıyla bugüne kadar iyi ki aldık dediğimiz insanlar hem portfolyoları güçlü hem de iletişimi güçlü insanlar oldu.
AÖ: Tabi birkaç görüşmede bunu anlayamayabilirsiniz. Bazen motive olmayan insanlar da oldu. Onlarla da yolumuzu hemen ayırdık çünkü o zaten başka bir hayat ve yer istiyor.
MÜ: Mesela harika bir portfolyosu var, yarışmalara girmiş kazanmış ama buraya sadece bunlar ne yapıyor diye bakmaya geliyor. Bence vakit kaybediyor. Dünyadaki tüm işler ve özellikle mimarlık maalesef eziyet çekmeden öğrenilmiyor. Yani doğuştan kıymetli olmak diye bir şey yok, onu siz zamanla kazanıyorsunuz. Tam da bu sebepten dolayı gerçekten mimarlık yapmak isteyen ve iletişim kurabilen kişileri bünyemize dahil ediyoruz.
Tercih edilmemizin bir nedeni de sunduğumuz imkanların genel olarak piyasanın biraz üstünde olması. Yani bizde sosyal hak anlamında aklınıza gelebilecek her şey (maaşlar, izinler...) kitabına uygundur.
Sadece hafta içi mi çalışılıyor?
AÖ: Evet, hafta içi akşam ofiste kalan olursa da yürütücüsüne veya Mucip’le bana 1-2 gün izin alacağını yazması yeterli. Zaten bu esnekliği sağlayınca proje teslimi varken kimse gitmek istemiyor. Kim işini tamamlamak istemez ki?
MÜ: Tabi mutlak adalet diye bir şey yok ama en azından kontrol edebildiklerimize müdahale etmeye çalışıyoruz.
AÖ: Böyle dengeli bir ilişki kurduğunuz zaman, diğerlerine yani ekip arkadaşlarına karşı da sorumlu olduğunu bildiği için kimse bunu suistimal etmiyor. Kendine ve arkadaşlarına karşı dürüst olmayan, az iş yapmak daha fazla izin kullanmak isteyen birini de biz hiç barındırmadık. Mucip’in dediği gibi insan ilişkilerinde kuvvetli olmayan mimarlara ekibimizde maalesef yer veremiyoruz ya da zamanla yollarımız ayrılıyor diyelim.
Zaten memnun olmasalar burada uzun süre kalmazlar.
AÖ: Tabi buna rağmen ayrılanlar oluyor. Türkiye gibi mimar maaşların geçinmek için yeterli olmadığı bir ülkede bunları yaptığımızda bile bir sirkülasyon oluyor, ancak minimize edebiliyorsunuz.