Özer/Ürger kriz döneminde kurulmuş bir ofis. Şu anda da böyle bir dönemden geçiyoruz. Kriz dönemlerinde mimarlık ofisleri nasıl davranmalı?
MÜ: Nasıl davranmalının cevabı açık, öyle davranmamak için ne yapmamız gerektiğini konuşalım (gülüyor). Daha çeşitli işler yapmak gerekiyor çünkü biz mimarlık hayatımız boyunca belli kırılganlıklar yaşadık. Ankara’da olduğumuz için belli kurumlara çok bağlı kaldık. Ve o kurumlar bir gün yaptığı bütün işleri bırakıp başka bir iş yapmaya karar veriyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda olduğu gibi bakanlığın yapısı değişebiliyor ve ortada kalıyorsunuz. O zaman işleri çeşitlendirmek ve farklı işverenlere ulaşmak gerektiğini öğrenmiştik. Bir an önce onu yapmaya başlamak lazım. Ama şu anki durum daha keskin tabi. Yurtdışına açılabilmemiz lazım ancak bence Türkiye’deki bütün mimarlık ofislerinde bir kurumsallık eksikliği var. Bunu sadece ofis yönetimi açısından söylemiyorum. Dokümantasyon anlamında da hiçbir şeyin belli bir standardı yok. Yurtdışındaki ofislerin yıllar önce oturttukları teklif verme biçimi, iş takibi, çıktılar, raporlama gibi işleri düzgün yapamıyoruz. Bir şekilde bunu başarıp yurtdışına da hizmet satabilen bir yapı kurmamız gerek. Aksi takdirde bu kırılganlığı taşıyabilecek çok fazla firma yok. Umarım öyle olmaz ama 2019 ve 2020 yıllarında inşaat sektöründe ve mimarlık ofislerinde çalışan sayılarında ciddi bir azalma yaşanacağını düşünüyorum.
Biz ister istemez 30 kişilik bir ‘makine’ kurduk ve bu yapıyı çok seviyoruz. İnsanlar çok iyi çalışıyor, yaptığımız işten memnunuz ama bir kriz/döngü var ve bu döngü içinde çalışan sayısını düşürmek zorunda kalırsak, bu sadece bizim ofis için değil mimarlık camiası için de, ülke için de bir kayıp olur. Bu şu an tüm mimarlık ofislerimiz için geçerli. Türkiye iyi çalışan birçok mimarlık ofisi elde etmiş ve o düzenleri kaybetme riski ile karşı karşıya.
AÖ: Ne yapmalı derseniz, bütçeyi çok iyi kontrol etmek lazım. Biz de gelir-gider dengesini iyi kurmaya çalışıyoruz.
MÜ: Zamanında bir sürü proje çizdik ve geri döndü, çünkü problem doğru şekilde tarif edilmemişti. Ne müşteri kendi problemini tarif edebiliyordu ne biz onu alıp işleyebiliyorduk. Bu durum projenin kapanamamasına neden oluyor, dolayısıyla bütçeleri daha da zorluyor. Şimdi daha pro-aktif şekilde sürece sahip çıkmaya çalışıyoruz ve faydasını da görüyoruz.
AÖ: İşi sıkı tutmak çok önemli. Tabi bu sadece mimarlık işiyle ilgili değil, ekonomik yanı da var, bir finans danışmanı alınması lazım. Öncelikle paniklememeli ve işinizi yapmalısınız. Sürekli bunu düşünerek var olamazsınız. İşinizi yapmaya devam etmeniz lazım. Bir yandan da gelir gider durumlarını kontrol edip, sıkıntı varsa bunu çözmek için arayışta olmalısınız. Tabi en önemlisi, kârlı olup olmadığınız. Kârlı değilseniz çok büyük sorununuz var demektir, bir an evvel kârlı hale gelmelisiniz. Eğer kârlı olmanıza rağmen parasal sıkışıklık yaşıyorsanız o sıkışıklığı çözmeniz gerekir. Dolayısıyla yapmanız gereken şey soğukkanlı olmak, problemi tespit etmek ve ona dair çözüm üretmek.
MÜ: Mimarlık çok dallı budaklı ve zor bir iş.
AÖ: Panikle zarar edeceğiniz bütçeyle iş almamalısınız. Bu sefer daha da kötüye gidersiniz. Ve çok çalışmalısınız. Ekonomik kriz varsa daha verimli olmaya çalışmalısınız.
Mimarlığın özünde zaten çok çalışmak var. Onu eğitimden itibaren görüyorsunuz.
AÖ: Ofiste en çok çalışanlar hâlâ biziz, “kendi ofisimiz var, rahat ettik” gibi bir durum hiç olmadı. Biz çok çalışıyoruz ama ofiste kaldığımda üst katta hiç haberim olmadan 2-3 kişinin daha kaldığını görüyorum. Bazen yeri geliyor, teslim şart değil, “niye evinize gitmiyorsunuz?” dediğimde, “benim bunu bitirmem lazım” diyorlar. Eğer yaptığınız işi seviyorsanız ve çalıştığınız saatleri geri alabileceğinizi biliyorsanız, herkes işini yapar. Çünkü herkesin kendi iş disiplini var.
"Türkiye’de çok iyi mimarlar var, sorunumuz burada çok büyük bir ekonomi olması..."
Hazır fikir olgunlaşmışken onu bırakıp gitmek çok verimli olmayabilir.
AÖ: Evet, hem kendinizi iş disiplini açısından tatmin ediyorsunuz, hem ekibe karşı olan yükümlülüğünüzü yerine getiriyorsunuz. Çünkü herkes sizin o süperpoze tavanları mail atmanızı bekliyor. Hem ekibin istediklerini yapmış oluyor hem de bir tatil programı varsa bununla birleştirebilir, bir ‘uzun hafta sonu’ programı yapabilir. Ekibinizi iyi kurduğunuzda kimse bunu istismar etmiyor. Buna rağmen inanın bizim hakkımız onlara geçmiyor, onların hakkı bize geçiyor. Eğer son 2 haftada 10-15 saat fazla mesai yaptıysa onu yine bir gün olarak alıyorlar. Herkes o motivasyonla çalışıyor. Türkiye’de başarıyı kötü ölçen saçma bir eğitim sistemi var. Ama yine de milyonu aşkın insan sınava girdiğinde, zaten mezun olan mimarlar çok iyiler oluyor doğal olarak. Eğer onlar motive olurlarsa, çok üretken gençlerle iyi bir mimarlık ofisi olabilirsiniz.
Mesela Çanakkale Anten Kulesi yarışmasında Snohetta ile çalıştık. Birlikte iki workshop yaptık. İkincisi başlarken “siz çok iyisiniz” dediler, şaşırdılar. İyiyiz tabi, Türkiye’de çok iyi mimarlar var. Bizim sorunumuz burada çok büyük bir ekonomi olması ve bunun Türk mimarlarını besleyebiliyor olması. Eğer beslemeseydi yurtdışında daha çok iş yapılırdı. Biz de maalesef öyle yaptık ve ekonomi bizi besledikçe iç piyasaya hizmet vermeye devam ettik. Hele bir de son 20 senedir inşaat sektörü en gözde sektör olunca...
Avrupa’da yeni yapı yapma fırsatı çok yok çünkü...
MÜ: Onlar da buraya gelmek istiyor. Bizim vasıtamızla Türkiye’ye gelmeye çalışan birkaç yurtdışı büro oldu.
Sizin yurtdışıyla ilgili bir girişiminiz oldu mu?
MÜ: Teklif verdik ama şu ana kadar gerçekleşen olmadı. Burada işlerimiz yoğun olduğu için de çok üstüne düşmedik.
AÖ: Kaddafi yönetimi devrilmeden önce Türkler Libya’da çok iş yapıyordu. Biz de o dönem Mesa İnşaat’a birkaç iş yapmıştık. Bir de Irak’ta Turan Kayasu ile birlikte bir göz hastanesi projesi yaptık, o gerçekleşti. Şu anda yurtdışında teklif aşamasında olan potansiyel bir projemiz var.