Antalya’daki projeniz haziran ayında kullanıma açıldı. Oradan aldığınız geri dönüşler nasıl?
MÜ: Ben Antalyalıyım. Ailem orada yaşıyor, dolayısıyla çok sık gidiyorum. Bir kere o projede çok iyi bir ekibimiz vardı. Tabi projenin inşa edildikten sonra oraya ilk gittiğimde bazı endişelerim vardı çünkü orası doğup büyüdüğüm şehir ve en önemli yerine çok büyük ölçekli bir proje yapıyoruz. Acaba uygulama nasıl oldu? Bir akşamüstü alana gittiğimde insan seliyle karşılaştım. Herkes mutlu ve neşeliydi, “Miami’ye benzemiş” gibi konuşmalar geçiyordu (gülüyor). Bunu duymak ve alanın ne kadar çok kullanıldığını görmek keyifliydi. Aslında zorlu bir süreç çünkü o bölge Kıyı Kanunu’na tabi, tahsisli olduğu için korunması gereken bir karayolları duvarı var. Bazı şeylere değdiğinizde yıkılıyor ama korumanız lazım. Biraz ameliyat yapmak gibiydi ama içinden iyi çıktık. Bir de herkesin kıyıdan beklentileri birbirinden çok farklı. Bazısı kıyıda bir orman istiyor. Bazısı meydan olmasını istiyor. Biz daha arada bir çözüm önerdik. Yeşilin yoğun olduğu bir bölge olsa da burası aynı zamanda bir kentsel alan, 50-100 bin kişi akşamüstleri oraya akın ediyor.
Bir de ticari birimleri seyreltiyorsunuz. O da uygulanması zor bir karar, para getiren kısımlar olduğu için mimarın inisiyatifi yeterli olmayabilir.
AÖ: Bizim şansımız, mevcutta yarışmaya açılan alanda var olan tasarım sorunlarını okuyor olabilmemizdi. Mucip’in çocukluğu orada geçmişti ve ben bile Mucip vasıtası ile alanda bayağı vakit geçirmiştim yazları. Mevcut ticari stokun arasına, önüne, arkasına, yanına bir sürü ticari birim yapıp, sonra da onların genişlemesine izin verip alanı tüketmişlerdi. Çökmüş bir durum vardı. Önce jüri sonra belediye tekrar aynı hataya düşmek istemediği için önerimizi destekledi.
MÜ: Yarışma projemizde önemli bir analiz yer alıyordu. O hem jüriyi hem de belediyeyi etkiledi ve bizi doğru yöne kanalize etti. Eskiden arkada ticari ünite, onun önünde de plaj üniteleri varken, plaj tarafındakiler giderek büyüyüp restorana dönüşüyor. Tabi her taraf restoran olunca, plajdaki insanlar deniz kıyısındaki restoranları kullanmaya başlıyor ve arkadakiler iflas ediyor. Bunu tekrar yaşamamak için ticari birimleri azaltma kararımız desteklendi. Gereğinden büyük üniteleri küçültüp sadece büfe olarak çalışmalarını sağlarsak verimli bir ticari model olacağını savunduk.
AÖ: 90’ların sonunda oraya birlikte de gitmiştik yani oranın çökme öncesinde, alan tüketilmeye başlamadan çok önce, çok canlı olduğu zamanları biliyoruz. Sonra çöküşe geçtiği dönemde de kullandık.
MÜ: İzleri de çok iyi tespit etmiştik. Mesela kullanılmayan bir otoparkı yeniden değerlendirdik, olmaması gereken yerdeki otoparkı kaldırdık. Sahilden bütün alanı perişan eden bir araç yolu geçiyordu. Bunu arkaya aldığımızda çalışacağını biliyorduk. Böylece bütün ticari birimleri ve önündeki büfeleri denizle birleştirebildik.
Arazi kullanımını yeniden tanımlamışsınız.
MÜ: Tabi bütün yüzeyi tekrar ele almış olduk.
AÖ: Bunu yaparken de yarışma önerimize sadık kalmayı başardık.
MÜ: Hemen hemen birebirdi. Bu konuda belediyenin de hakkını vermeliyiz, biz ne çizdiysek aynısını uyguladılar.
Şimdi ikinci etap yapılıyor değil mi?
MÜ: Evet, o da açılmak üzere. Denize girilecek kısım açılmıştı. İkinci etaba dahil olan kısımda da denize girilecek alanlar var ama burası ticari ünitelerin (yaklaşık 6.000 m2) ağırlıkta olduğu bir alan. Bizim için çok heyecan verici bir süreç çünkü ilk kez bu kadar büyük bir kentsel alana müdahale ediyoruz. Bir de ofisimizin daha mimarlık odaklı bir yapısı varken, bizi kentsel tasarım alanında da uygulama yapan ve iyi ürün üretebilir hale getirdi.
Bu süreçte danışmanlık aldığınız kişiler oldu mu?
MÜ: Yarışmaya daha önce de belirttiğim gibi Doç. Dr. Olgu Çalışkan ve Şemsettin Tugay’la birlikte girdik. Olgu ile başka işlerde de birlikte çalışıyoruz. Türkiye’de mimarlık ve kentsel tasarım arasındaki ilişkiyi en iyi düşünenlerden ve bunun yanında proje de üretebilen birisi. O açıdan Antalya güzel bir süreç oldu bizim için. Ayrıca peyzaj, yol danışmanlarımız ve mühendislik ekiplerimiz vardı.