Yarışmacı bir ekipsiniz ve ofisin kurulmasına da yarışmalar vesile oluyor. 2002 yılında Ankara’da kurulan ilk ofisin ardından 2010’da İstanbul ofisini açıyorsunuz. Bu kararınızda ne etkili oldu?
Ali Özer: Mimarlık pratiğine Ankara’da başlamış olmamıza rağmen bir gün İstanbul’a da gideceğimizi biliyorduk. Biz mezun olduğumuzda daha çok devlet tarafından finanse edilen kentleşme biçimi özel sektöre devredilmişti. İstanbul’da özel sektör eliyle yönlendirilen inşaat sektörünün masif bir üretimi vardı, devletse o günlerde tasarrufa gitmişti.
Ali Özer
Mucip Ürger: İstanbul’a gitme planımız hep vardı ama bunu gerçekleştirmek için bir şeyin sizi tetiklemesi lazımdı. Ankara’da olmaktan ve yaptığımız işlerden çok memnunduk. Ancak İstanbul’a giderek sesimizi daha çok duyurabilmek ve daha çok proje üretebilmek arzumuz vardı. 2010’da bu amaçla harekete geçtik ve özel hayatımızın da örtüşmesiyle iki ofisli süreç başladı.
Ama öncesinde hep Ankara’daydınız değil mi? ODTÜ mezunu olduğunuzu biliyoruz.
AÖ: Tabi, İstanbul’a iş yaparken bile Ankara’dan yaptık.
MÜ: 2001’de mezun olduğumuzda müthiş bir ekonomik kriz vardı. Ne yapalım derken Ali’nin fikriyle birlikte proje üretmeye ve yarışma yapmaya karar verdik. Ofisimiz de böyle kuruldu.
AÖ: Öğrenciyken de birlikte çalışıyorduk. Staj yaptığım Erkut Şahinbaş’ın ofisinden birinin referansı ile deprem sonrası çok hızlanan güçlendirme projelerine mimari destek veriyorduk, mimari tasarımdan ziyade tasarımın korunması gibi mimarlık ile sınırlıydı. Yakın arkadaşımız Alper Öden’le Doğukent Kentsel Mekanlar ve Cephe Tasarımı Yarışması’na girdiğimiz dönemde, Milli Savunma Bakanlığı’na olimpik yüzme havuzu, Hava Harp Okulu kampüsü güçlendirme projeleri, Nasreddin Hoca Evi restorasyonu projelerini hazırlamıştık. Yarışmada üçüncü olunca ofisimizi kurduk.
MÜ: Yarışmalara devam ettik ama büroyu geçindirecek başka işler de aldık. Birçok insan bizi yarışmacı büro olarak biliyor ama aslında tam olarak öyle değil.
Ahmet Mucip Ürger
Kriz döneminde bir çözüm olarak başlıyorsunuz yarışma yapmaya. Ama güzel de bir başlangıç oluyor. Öğrenciyken Archiprix’de derece almanız motive edici bir etken olsa gerek.
MÜ: Archiprix’de önce 2001 yılında ben ikinci oldum, ertesi yıl Ali birinci oldu. O sayede ofis kurabileceğimize inancımız arttı ve gidilebilecek bir yol olduğunu gördük. Okulu bitirir bitirmez de Doğukent Kentsel Mekanlar ve Cephe Tasarımı Yarışması’na katıldık. Evden çalıştığımız dönemde, henüz profesyonel hayatın içinde değilken üçüncülük ödülü aldık. Müthiş bir deneyimdi. Ama süreç “ne yarışma varsa girelim” gibi gelişmedi. Yarışmayla birlikte büro kurunca, daha önce herhangi bir ofiste çalışmadığımız için, hiç bilmediğimiz ofisi yönetme, iş alma sorunlarının baskısı altında girdik.
İlk başta sadece ikinizdiniz sanırım.
MÜ: Evet, başka işler almaya devam ettik. Sesimizi duyurabileceğimiz platform yarışmalardı ama bütün vaktimizi buna ayıramıyorduk. İşlerin kalitesinin artması yani daha çeşitli programlarla, daha farklı bina tipleri için de mimarlık yapmak gibi kaygılarla İstanbul’a geldik ve hakikaten öyle de oldu. Tabi Ankara’da çok tecrübe edindik, devlet kurumlarına, zorlu idarelere çok sayıda iş yaptık ve “yapı nedir, nasıl inşa edilir ve bu mimari çizimlee nasıl aktarılır?” orada öğrendik. Bu bizi İstanbul’da rahat ettirdi.