İstanbul'da durum nasıl peki?
İstanbul, en fazla göç alan kentlerden biri. İstanbul'daki gecekondu alanları kente adapte olmanın bir mekanıydı ve kentte var olma stratejileri buralarda komşuluk, akrabalık ilişkileriyle sağlanırdı. Yardımlaşma kültürünün yoğunluklu olarak gözlemlendiği gecekondu alanları artık değişti. Gecekondu mahalleleri, kentin nüfus artış hızından daha hızlı büyüyor.
Bu da gösteriyor ki kentin, formel yani planla gelişmiş alanlarında yaşayan insanların bir kısmı da artık o alanlarda yaşama şanslarını yitirip gecekondu alanlarına geçiyorlar. Umudun kaybolduğu bu alanlarda, iş bulma olanakları da tükendiği için suç oranı da artıyor. Bu suçlar karşımıza hırsızlık, kapkaç, cinayet, fuhuş, uyuşturucu trafiği olarak çıkıyor. İnsanların yaşamak için para getirecek kaynağa doğru meyletmesine aslında doğal bir süreç olarak bakılabilir.
Kentin yoksul alanlarında insanlar nasıl davranış biçimleri geliştiriyorlar, peki?
İnsanların var olma stratejileri bir yeri benimseme ve oraya bağlanma, komşularla ilişki kurma gibi pek çok ayağı içeriyor. Komşular arasında, onların yaşamlarını kolaylaştırıcı unsurlar taşıyan bir takım dayanışma mekanizmaları gelişiyor. Örneğin dışarıya iş yapmaya giden kadın çocuğunu komşusuna bırakıyor ya da insanlar kendi iş yerlerinde komşularına iş bulabiliyorlar. Kentlerde bu tip ağlar kurulmadığı sürece bu insanların kentlerde barınması çok zor. Dolayısıyla geliştirilen davranış biçimleri önemli.
Mesela TÜBİTAK'ın için yaptığımız bir kentsel dönüşüm projesi kapsamında, İstanbul'da kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilen altı mahallede anket çalışması yaptık. Anket sonuçlarında ortaya çıktı ki; burada yaşayan insanlar için bakkaldan veresiye ile alışveriş etmek çok önemli. Çünkü günlük işlerde çalışan, temizliğe giden, dışarıya iş yapan yani düzenli işleri olmayan insanlar için bu tür mekanizmaların yaşamsal önemi var.
Kentsel yoksulluğa bir alternatif olarak sunulan kentsel dönüşüm projelerinin bu anlamda başarısızlığından söz etmek mümkün mü?
Kentsel dönüşüm projelerinin, insanlara daha rahat bir yaşam sağlamak amacıyla yapıldığı iddiası tamamen bir dezenformasyon. Böyle bir şey yok! İnsanlara evlerinin karşılığında, yıkıntı fiyatı üzerinden belirlenen bedeller ödeniyor ve bu insanlar borçlandırılarak apartmanlara gönderiliyor. Bu durumda dikkat çekilmesi gereken iki taraf var. Biricisi şu: Apartman yaşamı, bu insanların içinde bulunduğu sosyal ağların kopması anlamına geliyor. Eğer apartman yaşamı, insanların bugünkü yaşam biçimlerini alt üst edecek nitelikteyse o zaman kentsel dönüşüm programına, tüm bunlar telafi edecek mekanizmaların eklenmesi gerekir. Aksi takdirde insanları kent dışında apartmanlara yerleştirerek "biz onlara iyi koşullar sağladık" söylemi yalana bir söylem. Çünkü insanların ev borçlarını ödeyebilme olanakları yok, bunu görmek için de müneccim olmak gerekmez! Örneğin Sulukule'de gelinen noktayı biliyoruz. Sulukule'deki yaşam koşullarının çok iyi olduğunu söylemiyorum, ama insanların yaşam koşulları Sulukule'dekinden daha kötüyse ve sürekli de kötüye gidiyorsa, bu insanların psikolojik durumu bozuluyorsa orada uygulanan kentsel dönüşüm projesinin başarısından söz edilemez!
Gerçekten çok düşük gelirlerle yaşayan insanların daha az parayla yaşayabilmelerinin kaynakları yok edilirse çok ciddi toplumsal sorunlar meydana gelir. Yapılabilecek en iyi şey, o insanların yaşam koşullarını düzeltmektir.
İkincisi ise bu projelerin tamamen bir el koyma operasyonu olduğudur. Biz en başından beri dile getirsek de her şey olup bittikten sonra kimlerin Sulukule'den ev sahibi olduğu gazetelerde yer aldı. Bu haberler neden daha önce yayımlanmadı? Öyle bir durum yaratılıyor ki kentsel dönüşüm-rant ilişkisinden bahsedenler marjinalize ediliyor, bunlar kentsel gelişimi istemeye insanlar olarak gösteriliyor.
Buralardan iki defa rant elde ediliyor. Hem söz konusu bölgeler yoksul insanların elinden alınarak, o bölgelerin rantı yükseltilmiş oluyor hem de yeni evlerinin borcunu ödeyemeyeceği aşikar olan insanlar, borçlarını kapatabilmek için evlerini çok ucuza satacaklar ve oradan da ikinci bir rant elde edilecek. Evlerini satıp borçlarını kapatan insanlar evsiz bir biçimde kente geri dönecekler ve bunlar da toplumsal sorunları arttırıyor. Böyle bir tablodan iyi şeylerin üremesi mümkün değil.