Portfolyonuzda çok farklı ölçekte işler var. Siz kendisi ofis olarak hangi ölçekteki işleri yapmaya daha yakın görüyorsunuz?
OE: Aslında bunu ölçekten ziyade son kullanıcıyla ilişki kurmanıza olanak tanıyan ya da tanımayan proje olarak iki farklı kategoriye ayırabiliriz.
Bir yanda, konut gibi kullanıcısını doğrudan tanıyabildiğiniz, onunla oturup çay kahve içebildiğiniz projeler; diğer yanda ise kullanıcısını tanıma şansınızın olmadığı, sadece tahmin ettiğiniz ya da birilerinin size onun nasıl bir profil olacağını dikte ettiği projeler var. Dolayısıyla ortaya çıkan ürünün niteliği ya da üretim biçimi de birbirinden farklılaşıyor, bu iki proje tipi arasında bir uçurum söz konusu. İyi ya da kötü anlamında değil ama birbirinden çok farklı iki tasarım konusu var karşınızda.
Çünkü karşı tarafı, yani kullanıcıyı tanıdığınız zaman daha özgün, daha çok sizi anlatan bir iş çıkarma potansiyeliniz var, diğerinde ise tahmin üzerinden ortalama insan profiline uygun bir iş ortaya koyma peşindesiniz. Birini diğerine tercih etmek çok mümkün değil. Her ikisinin de kendine özgü zorlukları var, her iki tipteki proje de farklı bir biçimde meydan okuyor size. Kullanıcısını tanıdığınız işlerde doğrudan bir insanla iletişim kurup onun hayatına dokunulabiliyor. Bu durum yapılan işi ticari olmaktan ya da rant barındırmaktan çıkartarak onu daha sahici kılıyor. Diğerlerinde de sahici noktalar yakalamak elbette mümkün, eğer bir soruna farklı bir bakış açısı getirip onu çözümleyebiliyorsanız.