"Kültür endüstri değil; turizmden ayrışmalı"

05 Kasım 2010

Bizim kültür bakanlığımızın ismi "Kültür ve Turizm Bakanlığı". Bu iki alanı birlikte düşünen bir ülkeyiz.

Buna baştan beri karşı çıktım. Çünkü turizm bir endüstridir; kültür ise endüstri değildir, para harcamayı gerektirir. Nasıl ben kitap satın almak için para yatırıyorsam devletin de aynı şeyi yapması lazım. "Divriği Ulu Cami'nde turizm mi önemlidir yoksa kültür mü önemlidir?" dediğiniz zaman, esas olan kültürdür. Turizm kültürün varlığından yararlanmasın demiyoruz. Dünyada herkesin izlediği yöntem budur. Avrupa'da bütün anıtlar turizme kazandırılıyor, çünkü çok para yatırılıyor. Ve bu aslında insanların da kültürlüleşmesine, birbirlerini tanımasına da yardım ediyor. İnsanların anlaşmaları için sanattan daha güzeli yok. Buna diyecek bir şey yok ama turizme göre örgütlenen bir kültür bakanlığı olamaz. Kültüre göre örgütlenen bir kültür bakanlığı ile turizme göre örgütlenen bir turizm bakanlığı olsun, işbirliği yapsınlar. 

Devlet zaten fakir olduğundan ve turizme ayırdığı kaynak daha çok para getirdiği için, kültürün korunmasına ayırdığı para daha az oluyor. Bunlar yanlış öncelikler. Kentlerin hali bu kültürsüzlüğün gösterisi.

Benim Türkiye'de kurtarılması için çabaladığım eserlerin çoğu kayboldu. İstanbul yok oldu, İzmir yok oldu, Gaziantep yok oldu. Sadece Safranbolu'yu kurtarabildik. O da halkın katkısıyla oldu. Katılım çok önemli. Halk severse, anlarsa kurtarabiliyorsunuz.

Siz restorasyonu başarıyla tamamlasanız dahi, sonrasında orada yaşayanların eseri korumaları gerekiyor.

Avrupa'daki halk dini yapıyla iç içe yaşamış. Gidiyor orada şarkı söylüyor. Heykeller var, İsa'yı ve azizleri görüyor. Okuma yazma bilmese bile, vitraylar ve freskolar üzerinde İncil'de anlatılan hikayeleri görüyor. Bizim dini yapılarımızda ise bu tür bir sanat yok. Okuma yazma bilmeyen insan duvarlardaki Arapça yazıları okuyamaz, yazının estetiğini de anlamaz. Olsa olsa onlara muska gibi bakar. Kuran ayetleri Süleymaniye Cami'ni anlatamaz. Avrupa'daki halk neredeyse erken orta çağdan, kilise yapıldığından beri onların dinsel içeriğiyle birlikte insancıl içeriği ile de iç içe. Cami halkı sadece din bağlamında eğitir, o da sözle. Fakat korumak için başka bir duyarlık ve sahiplik gerek. "Bu çok önemli, dokunmamalıyım" demesi lazım halkın. Kaldı ki yapıtları öncelikle okumuşlar ya da bürokratlar yıkıyor. Bu, bugünden yarına düzelecek bir durum değil. Bazen para ağır bastığı zaman daha da kötü olabiliyor.

Allianoi'ye beton dökülmesi gibi…

Halbuki orası para da getirecek bir yer. Bunu anlamakta zorluk çekiyorlar. Mühendisler "Bu 100 bin hektarın sulanması için elimizdeki kaynaklar yetmiyor. Başka bir yerden su getirsem fiyatı şu kadar, ama buraya baraj yaparsam 5 misli daha ucuz" diyecek. Restorasyon uzmanı kültürel önemini sorgulayacak. Halkın eğilimleri, turizmin sağlayacakları hesaplanacak. Bu Türk bürokrasisi için çok zor bir iş.

Koca bir kenti kurtarmak zor. O zaman oraya yeterli para yatırır, mevcut durumu belgelersiniz. Belli bir süre için suya gömersiniz. Sonra baraj dolunca tekrar ortaya çıkarmak üzere yeniden çalışmalara başlarsınız. Bunların hep sayıya vurulması gerek. Birisi çıkıp, "Suyu buraya 10 liraya getireceksin ama Allianoi'yi kurtarır, restore eder ve turizme açarsan o 10 lirayı oradan alır, burayı da kurtarmış olursun. Bu daha ekonomik" diyebilir. Fakat parasal boyut ne olursa olsun, kültürün ağırlığı olmalı. Bu ise Türkiye'nin bugünkü koşullarında bir hayal gibi görünüyor.

 


Prof. Dr. Doğan Kuban ile
MO'dan Fikret Oğuz ile
Restoratör Mimar Acar Avunduk ile
Eski eserlerin onarımına ilişkin tip şartname örnekleri
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :