"Londralıların neden yakındıklarını anlamak bizim için çok kolay değil"

05 Şubat 2010



Londra'da ulaşım sisteminin raylı sistemlere dayanması, kentin biçimlenişini ne yönde etkiliyor?

Londra'nın fiziksel yapılanmasını, raylı sistemlerle olan ilişkisi üzerinden anlamak için kentin tarihine 19.yüzyıl sonundan itibaren bakmak gerekiyor. Kısaca özetlemek gerekirse, 19.yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren diğer kentlere demiryolu hatlarıyla bağlanan Londra'nın yüzyılın sonunda kent içi ulaşımda metroyla tanışması, kent trafiğinde büyük bir rahatlama sağlıyor. Metronun diğer hatlarının hızla yapılmasıyla kent sınırlarını genişletiyor ve banliyöleri de içine alacak şekilde büyüyor. Bundan sonrası aslında klasik hikaye: Ev-iş ulaşım süresinin kısalması ve ulaşımın ucuzlaması kent içi nüfusunun konut ihtiyacının daha ucuza karşılanabildiği banliyölere yerleşmesinde etkili oluyor, 1920-30'larda kent içi nüfus düşüyor, çeperlerdeki nüfus artıyor. Hikâyenin diğer kentlerden farklı yanı ise Londra'nın büyümesinin önüne geçebilmek için kentin 1950'lerde yeşil kuşakla kontrol edilmesi olmuş. Bununla birlikte kentin gelişimi kısıtlanıyor ama kent içi ulaşımın etkinliğinin artırılmasına açılan yeni hatlar ve büyütülen kapasiteyle devam ediliyor. Ayrıca yeşil kuşağın çeperlerinde kalan küçük yerleşimlerle tren yolu bağlantıları güçlendiriliyor. Son 20 yılda ise kentin fiziksel gelişimi için benimsenen politika kentin çok merkezli gelişimini sağlamak ve bu sayede hem merkezdeki yoğunluğu dağıtmak hem de erişilebilirliği kolaylaştırmak. Tabii bunun yalnızca ulaşım yatırımlarıyla yapılması söz konusu değil. Her anlamda dünyanın önde gelen kentlerinden biri olan Londra'da yatırımlar yalnızca merkezde değil metropolün farklı alanlarına da yapılıyor ve ulaşım gibi imkânların sağlanmasıyla hem yatırımcı hem de çalışan için cazip hale getirilmeye çalışılıyor. Şimdilerde kentin önündeki bir diğer önemli adım diğer merkezleri de gece-gündüz yaşanabilecek cazip yerler haline getirmek. Aksi takdirde mevcutta iş saatinden sonra bomboş kalan Canary Wharf gibi yerlerin oluşumundan kaçınmak zor. 

Raylı sistemlerdeki tüm bu gelişmelere rağmen ada halkı genel olarak hem kent içi hem kentler arası ulaşım sisteminden memnuniyetsizliklerini her fırsatta dile getiriyor. Kentler arası ulaşımda tren yolları çokca kullanılan bir yol olmasına rağmen aynı özelleştirme sonucu tren hatlarında belirli şirketlerin çalışıyor olması bazı aksaklıklara yol açıyor. Çoğu hatta birden fazla operatörün çalışamıyor olması rekabeti azaltıyor, yolculuk fiyatlarını önemli oranda artırıyor ve çok güvenilir olmayan bir sistem ortaya çıkarıyor. Tren yolculuğu eğer biletinizi çok önceden almazsanız zirve saatlerde neredeyse lüks haline geliyor. Bu durum da karayolu taşımacılığına yığılmayı zorunlu kılıyor ve bu da önemli oranda trafik sıkışıklığı yaratıyor. Kent içi ulaşımda ise Londra'yı ele alırsak bazı hatların zaman zaman kapatılıyor olması ve yine zirve saatlerde hat kapasitelerinin çok üstüne çıkılıyor olması toplu taşımayı kullanan kesimi zor duruma sokuyor.

Tabii bu raylı sistemlerle ilgili bu yakınmalar diğer Avrupa ülkelerinin özellikle Fransa ve Almanya'nın çok ileri raylı sistemleriyle yapılan karşılaştırmadan kaynaklanıyor. Bize ise bu yakınmalar çok da anlamlı gelmiyor. İşleyen bir bölgesel raylı sistem ağları ve birçok seçenek sunan kentsel toplu taşıma sistemleri seçenekleri mevcutken neden yakındıklarını anlamak çok da kolay olmuyor...!


Kevser Üstündağ ile...
Haluk Gerçek ile...
Eda Beyazıt ile...
İstanbul'a tarihsel bir bakış
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :