Portfolyonuzda idari yapılar kategorisinde Sarıyer Belediyesi binası göze çarpıyor.
ÖS: Sarıyer Belediyesi'nin avan projesi çizildi ve kati proje halinde getirildi. Bugünlerde uygulama projesi yapılacak. Gerçekleşmesini bekliyoruz. Aslında mevcut belediyenin ölçeğinin çok üzerinde bir yapı, yaklaşık 70 bin metrekare, şu anki kapasitesinin 10 misli gibi bir boyuta sahip. Ama demek ki o kadar büyüyeceklerini umut ediyorlar.
Projelerinizi ekip bazlı olarak mı hazırlıyorsunuz?
ÖS: Evet, zaten o sırada devam eden bazı çalışmalara odaklanmış arkadaşlarımız oluyor. Yeni bir iş için her ekipten 1-2 kişi alarak yeni bir grup oluşturuluyor ve aynı grup o projeye devam ediyor. Bu aşamada tabi ki bazı arkadaşlarımızın uzmanlık dalı da devreye giriyor. İşi iyi bilenler o alanlara kaydırılıyor. Örneğin Güney Kurdak harika perspektifler yapıyor.
Bu durumda herkes her projeye az çok hakim oluyor…
ÖS: Büyük oranda evet.
ÖK: Genelde çalışanların olabildiğince her projeye yakın olmasını arzu ediyoruz. Aksi takdirde insanlar ne yapacaklarını tam da bilemiyorlar.
ÖS: Aslında zamana karşı yarıştığınız bir anda kişinin hiç bilmediği bir konuya girmesi zor. Ama normal sürecinde işleyen proje çalışmalarında Ömer'in de benim de tercihim bu yöndedir.
Az önce yarışmalara ayıracak vaktiniz olmadığını belirtmiştiniz. Peki ekip en son ne zaman bugünkü sayıya ulaştı? Yeni birilerine ihtiyaç var mı?
ÖK: Daha fazla kişi almak tamamen işe bağlı. Önümüzde birkaç proje var. Onlar gerçekleşirse zaten bu mekan yeterli olmayacak. Dolayısıyla yeni bir ofise geçmek ya da yardımcı bir ofis kurmak ve buraya yeni eleman almak zorundayız. Şu an için, "Ofisimiz yeterli değil, yeni çalışan alamayız" diyemeyiz. Böyle bir şansımız yok. Bu sayıya ne zaman ulaştık derseniz, 6 sene önce İstinye Park'ın başlamasıyla birlikte ofis de kalabalıklaştı.
Bizim ofis eskiden Türkiye ortalamasına göre yüksek sayılabilecek bir sayıya sahipti; 8-10 kişiydik. Bunun sebebi de bilgisayarın olmamasıydı. Her şey elle çizildiği için daha az sayıda küçük proje için bile daha çok kişiye ihtiyaç vardı. Ama ne yazık ki bilgisayar… "Ne yazık ki"yi doğru kullanmadım sanırım…
Akademili olduğunuz için olmasın…
ÖK: (Gülüyor) Aslında şunu söylemek istemiştim: Bilgisayara geçiş pek çok mimarın işsiz kalmasına neden olmuştur. Ama tabi böylelikle işlerin çok hızlandığını da göz ardı etmemeli.
Eskiden bir A1 paftanın üretimi için yaklaşık 40 saat gerekiyordu. Şimdi bu süre herhalde 25 saate düşmüştür.
ÖS: Yani aslında daha çok çalışır hale geldik. Yoksa hiçbir şey değişmedi (gülüyor).
ÖK: Yok, buna oranla üretim de daha fazla. Kişi başına pafta üretimini hesap edersek, eskiden haftada bir pafta çizebiliyorduk. Beş gün sekiz saatten bir pafta eder. Şimdi belki 2-3 pafta üretebiliyoruz haftada.
Bir de bolca 3 boyutlu perspektif isteniyor.
ÖK: O da hızlandı. Ömer de ben de güzel perspektif yaparız. Bilgisayara göre elle perspektif tabi ki daha yavaş ama sıcak ve canlı yönünü unutmamak lazım.
ÖK: Birtakım bilgileri aktarabilmeniz için öncelikle çizimi gönderebilmeniz, gelenleri de açıp bakabilmeniz lazım. Yani artık bilgisayarsız iş yapmanız pek mümkün değil. CAD çizimleri dışında yoğun bir şekilde perspektif ve animasyon üretiyoruz. Neredeyse tüm projelerimizin önce animasyonunu hazırlayıp, tasarıma öyle devam ediyoruz.
ÖS: Bilgisayarlı çizime bizi iten de Haluk'tur. 1985'te bizimle çalışmaya başladı ve 1991'de de bizi bilgisayara geçmeye ikna etti. Önce bir deneme yaptık. Aynı projeyi hem elde hem bilgisayarda çizdik. Gördük ki daha iyi oluyor (gülüyor). O zamanın teknolojisine göre bile daha hızlıydı. Şimdi zaten başka bir çare kalmadı.
ÖK: Düşünün ki yardımcı bir ofisiniz daha var (Acıbadem'deki Ak-Asya şantiyesindeki ofisten bahsediyor), projeyi gönderiyorsunuz ve anında cevabı geliyor. Aksi halde kalifiye bir iş alamazsınız. Örneğin Adana'da iş yapamazsınız. Her defasında gidip gelmeniz gerekir.
Hep birlikte mi fikir üretiliyor, yoksa öncelikle siz mi konsepti oluşturuyorsunuz?
ÖK: Tabi ki başta bir konsept, bir taslak çıkarılır. Diğer arkadaşlarımız da muhakkak bu sürece katkıda bulunurlar. Ama öncelikle bir çizilir, gelişir, sonra geri döner ve tekrar gider.
ÖS: Evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor. Bir anda şahane bir konsept oluşamayabiliyor. Arkadaşlarımız giderek bize daha fazla katılmaya ve katkıda bulunmaya başladılar. Birçok konunun artık ortaklaşa üretildiğini söyleyebiliriz.
ÖK: Ama genelde prensibi belirlemek Ömer Somer'le benim tarafımdan gerçekleştiriliyor.
Proje grubu arasındaki tartışma süreci nasıl işliyor?
ÖS: Proje grubu arasındaki tartışma ortamını prensip haline getirip, her hafta başı oturup iş dağılımını birlikte yapmak arzu ettiğimiz bir süreç. Hep zamana karşı yarış halinde olduğumuz için, iş bölümü ve dağıtımının çok organize bir şekilde yapıldığını doğrusu iddia edemeyeceğim. Ama bunu başarabilmeyi hedefliyoruz.
HS: Ünlü bir mimara; "Yanınızda o kadar kişi çalışmasına rağmen kararları hep siz veriyorsunuz. Nasıl bu kadar doğru kararlar verebiliyorsunuz?" diye sormuşlar. "Tecrübemden dolayı" demiş. "Peki tecrübenizi nasıl kazandınız" demişler. "Şimdiye kadar yaptığım yanlışlardan" diye yanıtlamış.
ÖS: Yani şimdiye kadar hep yanlış mı yaptık demek istiyorsun? (gülüyorlar)
HS: Birtakım yerlerde ufak hatalarınız olduğunu fark ediyorsunuz ve "bunu bir daha yapmayayım" diyorsunuz.
ÖK: Akademi'de bir hocamız vardı. "Mimarinin bir problemi vardır. Birçok hatayı giderebilirsiniz, ama mimar için tek bir şans vardır, bir sarmaşık dikmek" derdi.
Mesleği mimarın hayatıdır, genellikle iş saatleri ile sınırlı kalamaz, ama çalışma saatlerinizi de bir soralım.
ÖS: Ömer'in hayatı cumartesi pazar evde geçer.
HS: İstanbul çapında nöbetçi mimardır kendisi... (gülüyorlar)