Özgüven Mimarlık işe yarışmalarla başlıyor. Sonraki süreçte yolunuzu açan ne oldu?
UğurÖ: Türkiye'de hizmet veren sayılı mimarlık ve mühendislik firmalarından biriyiz. Özgür Bey'in de söylediği gibi multidisipliner çalışıyor, entegre düşünüyoruz. Örneğin geçen sene bir müşterimizden elektrik santrali inşaatı teklifi geldi. Daha önce hiç bu alanda proje üretmemiş olmamıza rağmen, gerekli çalışmayı yapıp, dersimize çalışıp bunu yaptık. Besi çiftliği de bu örneklerden biri... Sürekli yenilenmeyi, öğrenmeyi çok seviyoruz. Belki de en büyük avantajımız bu… Mesela denize kurulan petrol arama istasyonları hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ama bununla ilgili bir talebiniz olursa, 1 ay içerisinde gerekli uzmanlık alanıyla ilgili bütün dokümanları sanki 10 senedir bu işi yapıyormuş gibi size sunabiliriz.
Ofisin gelişimiyle ilgili sorunuza gelince; aslında mimarlık piyasası dünyada da böyle… Türkiye'de farklı olan, "star mimarlar ve star oğulları" gibi bir ortam olması... Bizim ise geleneksel bir mimar/mühendis geçmişimiz yok. Annem Ziraat Bankası'ndan, babam Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'ndan emekli devlet memuru... Üniversiteyi bitirip sektörün içine adım atana kadar, tam olarak ne yapmak istediğimizin pek de farkında değildik. Biz de herkes gibi yapacağımız şeylerin çizimden ibaret olduğunu zannederek mezun olduk. Oysa gerek mimarlık, gerekse inşaat mühendisliği usta çırak ilişkisine dayanıyor. Diğer bir avantajımız da öğrencilik dönemindeki yarı profesyonel çalışmalar sayesinde, bu ilişkinin çömezlik kısmını farkında olmadan çok erken atlatmış olmamız.
"Çömezlik" döneminde ne tür projelerde çalıştınız?
Burada, 2002 - 2003 döneminden bahsediyoruz; 1999 depremi yaşanmış, sektör birden alaşağı olmuş, yatırımlar düşmüş, her şey yerinden oynamış... Bugün internette bir yığın ilan var. Özgeçmişlere bakıyorsunuz, herkes arayış içinde; 2-3 ay çalışmış, çok sayıda iş değiştirmiş... Bizim mezun olduğumuz dönemde ise iş bulmak çok zordu. Nereden baksanız 6 ay iş aradığım oldu. Sektörde hiçbir taş yerine oturmadığı için çok farklı projeler de yoktu. Şimdi mimarlık ofislerinde aklınıza gelen her alanda proje üretiliyor. Yine de ben nispeten şanslı olanlardanım. Çalıştığım firmalarda konuttan tutun da turizm yapılarına, sanayi yapılarına kadar farklı projeler üzerinde çalışma, şantiyelerde bulunma fırsatım oldu.
Bence, özellikle Türkiye şartlarında şantiye tozu yutmadan proje üretebilmek mümkün değil. Çünkü bir şeyin sadece en güzeline ulaşmaya çalışmıyor, işleyebilecek bir şeyler yapmaya uğraşıyoruz. Vitruvius'un söylediği gibi "işlevsellik, estetik, dayanıklılık" mimarlıkta en önemli kriterler. Buna günümüzde bir de ekonomi eklendi. En işlevselini, en sağlamını, en estetiğini yapacaksınız ama bu aynı zamanda belli ekonomik marjlar içinde kalacak. Devamlı olarak pazardasınız ve sınava tabisiniz. Bunlar okul sınavı gibi de değil. Birilerinin o projelerden ticari bir beklentisi var. Bunların hepsini bir potada eritmeniz gerekiyor.