Tıp turizminin önemli bir aktör olduğunu vurguladınız. Peki turizm sektöründeki yeni eğilimlerden ve gereksinimlerden de kısaca bahsedebilir misiniz?
Kültür endüstrilerinin, özellikle de yaratıcı endüstrilerin önemli bir rolü var. Galerilerin sayısı giderek artıyor, artmalı da. Bienaller ve festivaller yapılıyor, bunların sayısı artmalı. Bu arada halen AKM derdimiz devam ediyor, konser yapacak yerimiz yok. Geçenlerde, hayatlarında sadece müzik için gezenlerden oluşan bir grup getirdik İtalya'dan ve onları mecburen Süreyya Operası'na götürdük. Çünkü müzikseverler yabancı bir kente gittiklerinde oranın opera binasını ziyaret ederler. İstanbul'un opera binası da şu anda Süreyya Sineması (gülüyor). Yine de Süreyya'ya duacıyız.
Diyelim ki Viyana Filarmoni geldi, İstanbul'da nerede çalacak? Sütlüce'deki eski mezbaha kongre merkezi yapıldı, Lütfi Kırdar'ın yanına yeni bir Muhsin Ertuğrul Sahnesi yapıldı. İkisinin de henüz operatörü (işleticisi) olmadığını biliyor musunuz? Hâlâ İstanbul'un kültür turizminden bahsediyoruz. Kasabalarda bina yapılır, içine bir sinema konur, binayı yapan inşaatçı sinema makinisti olur. Şu anda aynen o durumdayız.
İstanbul'daki nüfusa oranla bir değil birden çok operaya bile ihtiyaç var…
Dikkat ederseniz yatırımlarda Anadolu Yakası'na doğru bir kayma var, oteller vs. yapılıyor ama bunlar arasında yeni konser salonları yok. Tabi bu bir seçim. İstanbullu olduğumuz için burayı çok öne çıkarmak istemiyorum ama maalesef kültür turizminde lokomotif İstanbul. İstanbul'un başı çekmesiyle birlikte Türkiye kültür turizminde bayağı yol kat edebilir.
Bienal gibi dikkat çeken etkinlikler de belli kesimlerin çabalarıyla yapılıyor.
Bienalleri başından beri izliyorum ve bunun için İstanbul'a kaç yabancı geldiğini çok iyi biliyorum. İlk başta İstanbul'da yaşayan yabancılar gezerdi. Derken ziyaretçi sayısı giderek arttı ve 5 binleri buldu. Dünyada sadece konser ve bienal açılışlarına gelen gruplar var. Şu anda müziğe ağırlık veren bir yapıyız. Bu sene on civarında klasik müzik konserine yurt dışından gruplar geliyor. Örneğin bu akşam (21 Haziran 2011) Aspendos'ta bulunacak olan bir grubumuz var. Dünyada olup biteni izliyoruz. Nereden baksanız bir milyon insan sırf konserler için dolaşıyor. Tüm işleri, X orkestrasının birinci gösterisi için Y kentine gitmek…
Türkiye bu grupları ne kadar çekebiliyor?
Çok az… İlk defa opera temelli bir grup getirdik. Bunu çok daha sık yapıyor olmamız lazım. Türkiye'nin ne satabileceği ortada, önemli olan bunu ne şekilde satacağımız. Eğer Antalya'da iki haftalık bir tatili 600 Euro'ya pazarlıyorsanız, bir haftalık kültür gezisini aynı fiyata satamazsınız. Bunları kıyaslayan iki haftalık tatili seçer. Şu anda Türkiye'de Avrupa'nın köylülerini gezdiriyoruz. Turist, beş yıldızlı bir otelde, İngiltere'de iki haftada harcayacağı paradan daha az paraya kalıyor. Aslında bütün kültür insanlarının buna tepki göstermesi lazım. Bu sadece bizim işimiz değil. Genel olarak sahiplenmeliyiz.
En başta gezme kültürünü yaygınlaştırmalıyız. Yeni eğilimler var, çok ciddi paralar harcamadan daha sık, daha kısa süreli gezilere çıkılabiliyor.
Medyada bunun önemini vurgulamak gerekiyor. Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) de bu yönde bir görev üstlenebilir. Mimari yarışmalar sonucunda elde edilen yapıların bile özel müşterileri var. Kimisi Ağa Han Ödülü almış yapıları gezdiriyor.
Mimari güzergâhların en popüleri de Guggenheim Bilbao…
Çoğu insan Guggenheim Müzesi'ni önce dışarıdan görmeye gidiyor. İçindekiler sonra geliyor. Bazı mimarlar kültür turizmi müşterisini topluyor. Türkiye'de de böyle bir şansımız var ama bunu kullanamaz haldeyiz.