İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti sürecinin bizzat içinde bulundunuz…
Evet, maalesef… Yıllardır İstanbul üzerine çok fazla kafa yorduğum için her şeyi daha rahat görebiliyorum.
Kültür Başkenti olmanın kültür turizmine herhangi bir getirisi oldu mu?
Hiçbir getirisi olmadı.
Birincil hedeflerden birisi yabancı turist sayısını artırmak şeklinde belirlendiği için sordum.
Artacak sandılar ama öyle olmayacağı baştan belliydi. Çünkü kültür başkenti projesi bir kültür projesidir, turizm projesi değil. Kültür başkentliğini bir fırsat olarak kullanabilirdik. 2010 sürecini başlatan sivil toplum kuruluşlarıydı. İstanbul'un seçilmesini sağlayan da yine bu yapıydı. Proje ne zaman elimizden alınacak diye bekliyorduk, iş resmileşince aldılar. Tabi tüm bu süreçte sivil toplumun da yanlışları oldu. Eğer 2010 yılını 2008 yılından itibaren programlamaya başlayabilseydik, İstanbul turizmi bundan çok şey kazanırdı ama olmadı. İKSV'nin bir tek bienali bile farklı bir getiri içerisinde açıkçası…
Kültür yılı mevcut kültürel altyapı ve etkinlikler üzerine temellendi denilebilir.
Yeni olan ne vardı? Ben bütün projeleri biliyorum, onlar için çok fazla zaman da harcadım. Özellikle de dört kişinin istifasının ardından Yürütme Kurulu üyesi olduğumda, 8-9 ay boyunca haftada beş gün 6-7 saat çalıştım. Elimden belki 1500'ün üzerinde proje geçmiştir ki bunların çoğu da kabul edilmedi. 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı (AKBA) para vermese bile zaten yapılacak olan işlere para verildi. Çok gereksiz yerlere paralar harcandı. Tuhaf bir açılış yapıldı, kapanış daha da tuhaftı. İlk kez çok büyük bir kamu parası kültüre harcanacaktı ama olmadı. Eğer kamu, sivil toplum ve özel sektör arasında ortaklaşa bir çalışma modeli yaratabilseydik bu bile yeterli olurdu.
Üyesi yapıldığımız Danışma Kurulu'nun ilk toplantısında şunu söylemiştim: "Gösteriyi de unuturuz, yeni yapılan binaları da, geriye kalacak tek şey kamu, sivil toplum ve özel arasında çalışabilir, iş içinde denenmiş bir yönetişim modelidir." Ama bu model yaratılamadı ve birlikte çalışamadık. Sivil toplumu dışladılar. Kültürden bihaber insanlar bize düşman gibi baktılar. "Biz de kültürden anlarız" havasında neler neler yapıldı. Sonunda dayanamayıp istifa ettim.
30 Haziran 2011'de AKBA'nın resmi olarak sona ermiş olması gerekiyor. Ortaya çıkacak hesapları çok merak ediyorum. Daha işin başında paraların % 70'inin restorasyona harcanacağı belirlendi, ama neyin restorasyonu? Bunların hiçbirinin eleştirisi henüz yapılmadı. Tek katkımız, Kiptaş'ın UNESCO'nun da karşı çıktığı meşhur Süleymaniye projesine AKBA'dan para verilmesini önlemek oldu.