Türkiye'deki istatistiklere bakıldığında kültür amaçlı turizm çok çok küçük bir yere (% 0,8 – 1,5) sahip.
Kitapta o verileri kullandım ama bu rakamlara pek güvenmiyorum, çünkü TUİK'in yapmış olduğu çalışmalar çoğunlukla ankete dayalı. İyi sonuçlar elde edebilmeniz için anketörlerin çok iyi yetişmiş olması, deneklerin de çok iyi seçilmiş olması lazım. TUİK'in turizm konulu çalışmalarında ikisi de yok. Ama halkımızın büyük bir çoğunluğu gezemiyor. Gezenlerin de gittikleri yerler akraba yanı. Özellikle son dönemde kültür endüstrileri dediğimiz kavram ortaya çıktı. Bu da klasik kültür turizmi kavramını geliştirdi. Doğal, tarihsel ve kültürel varlıklar hep birlikte kültür turizminin konusudur. Artık bunlara kültür endüstrileri, yaratıcı endüstriler de eklendi.
Venedik, kültür turizmi için iyi bir örnek. Festivalinin bu kente ne kazandırdığı ortada, eğer kültür turizmini gerçekleştirmemiş olsalardı şu ana kadar çoktan batmışlardı.
Turizmi 12 aya yaymak da çok önemli…
Turizmi hem 12 aya, hem de tüm Türkiye'ye yaymak gerekiyor. Türkiye için konuşacak olursak, kültürel uğrakların çok güzel bir şekilde dağıldığını söyleyebiliriz. Maalesef her ülkede böyle bir altyapı yok, kültürel varlıklar bir bölgede toplanıyor, diğer bölgelerse doğal varlıklardan oluşuyor. Türkiye'de kültürel varlıklar çok ve coğrafi olarak neredeyse eşit bir biçimde yaygın. Güneydoğu'da Urfa ayrı, Gaziantep ayrı, Mardin ayrı… Doğu'da Van ayrı, Kars ayrı… Doğu Karadeniz farklı… Antalya dediğimiz GDK turizminin merkezi ama en esaslı antik kentler de orada: Aspendos, Perge, Side… Tabi bu durum turizm açısından eşitçi bir kazanımı beraberinde getiriyor.
Tabi bu hizmet sunumunun ne kadar eşitçi dağıldığı ile de ilgili…
Turizm bunun yolunu buluyor, zorluyor. Tabi zorlarken hatalar da yapılıyor. Son zamanlarda yerele önem verilmeye çalışılması önemli bir gelişme.
Bölge master planlarından bahsediyorsunuz kitabınızda…
O da çaresizce yapılıyor. Merkezi bir master planımız yok ki, bölge master planımız olsun. "Türkiye planlarında turizm" güzel bir araştırma konusu olabilir. Planlara bakıldığında hep güzel sözler, temenniler yer aldığı görülür.
Bizler, kültüre olan inancımızla, kendi kültürümüzün uzantısında bu güzergâhları zorladık. Tabi bunu sadece Türkler için değil, Batılılar için de yaptık.
Bugüne kadarki kaynaklara baktığınızda, Türkiye'nin parayı esas olarak kültür turizminden kazandığını görüyorsunuz. Önce gemilerle, sonra turlarla… Sonra talihsiz bir dönem yaşanıyor. Birinci Körfez Krizi'nden dolayı turistler Türkiye'ye gelmekten vazgeçince oteller fiyat kırmaya başlıyor, böylece tamamen GDK turizmine geçiliyor. Birinci Körfez Savaşı'ndan önce yabancı gezginlere kültür turizmi anlamında ne satmışsak, bugün de aynı yerdeyiz. Bunu müze girişlerinden rahatlıkla ölçebiliyoruz.