Bu da doğal olarak kentin turizmdeki rekabet gücünü azaltıyor. Mimari dokuyu zedeledikten sonra değeriniz de düşüyor.
Eline biraz para geçen insanların yılda bir kez kalacakları evlerden ötürü kıyılarımızı kaybettik. Tabi bunda mimarların, yeterince mücadele etmedikleri için Odaların ve Kurulların da payı var.
İşin ilginç yanı, "Biz İspanya'yla aynı hataya düşmeyeceğiz" diye diye aynı hataları yaptık. Hiç olmazsa İspanya bundan iyi para kazandı çünkü bu işe ilk girenlerdendi. Sonra Akdeniz'deki diğer ülkeler de bu işi öğrendi.
Güneş-Deniz-Kum yani GDK turizmi, Türkiye açısından geleceği olan bir yapılanma değil, çünkü Akdeniz çanağında bize benzeyenler var ve onlarla rekabet etmek kolay değil. Rekabet için sürekli fiyat düşürmek zorundasınız ve zaten büyük turizm tekelleri de sizi buna zorluyor.
Türkiye'de bir eksen kayması var. Zamanında Dünya Bankası uzmanları dahil değişik yapılanmalar, "Ey Türkiye, ne güzel kumsalların, kıyıların var, sen turizm yap" dedi ve bu anlayışı enjekte etmeye çalıştı. Bu da siyasilerin işine geldi. 24 Ocak kararları ile 12 Eylül'den hemen sonra Turizmi Teşvik Kanunu çıkarıldı ve Türkiye turizmi GDK'ya yönlendirildi, herkes kıyılara hücum etti. Tabi bir yandan da kara para aklama imkanı oluştu. Türkiye'de bir yığın turizm okulu ve bilim insanı var, hepsi de iki tür turizm olduğunu iddia ediyor; biri "güneş-deniz-kum turizmi", diğeri de "alternatif turizm" . Bilim her yerde bilimdir. Alaska'da olsanız turizmi yine ikiye mi ayıracaksınız? Bunlar bize dayatıldığı için halen aynı noktadayız.