I-AM’in uzmanlık alanı “perakende tasarımı” (retail design) diyebilir miyiz?
EK: Aslında tam olarak doğru değil bu tanımlama. Örneğin, geçen sene neler yaptığımıza baktık. Her sene bunun değerlendirmesini bütün ekiple birlikte yapıyoruz. Projelerin dağılımına baktığımızda bankacılık her zaman var. Çünkü dünyada 60’ın üzerinde banka yapmışız, bu önemli bir “know-how”. Evet, bizim ayırt edici özelliklerimizden bir tanesi “retail design”ı iyi bilmemiz. Turkcell, Nike gibi perakende markaları hayatımızda. Bu da bizim geliştirdiğimiz, en baştan beri sahip olduğumuz bir “know-how”. Ağırlamada çok etkin olduğumuzu düşünüyorum son yıllarda. Yeme-içme ve ağırlamayı birlikte görüyoruz. Çok fazla otel konsepti yapmaya başladık, bunların yanında rezidans projeleri de var. Kendimizi bu üç alanda etkin görüyoruz.
I-AM Shift trend analizi portalı, bu fikir nasıl ortaya çıktı?
EK: 2 yıl önce yayına açtık bu portalı. Hedef kitlenizi doğru anlayabilmeniz için o kitlenin alışkanlıklarını iyi biliyor olmalısınız ve o insanların neleri tercih ettiğini doğru tespit etmelisiniz. Burada da trendler işin içine giriyor. Artık millennial ve Z kuşağının davranış biçimleri trendleri oluşturmaya başladı. Biz de yenilikçi deneyimlere imza atan bir ajans olarak trendlerin neler olduğunu daha iyi anlamamız gerektiğini düşünerek böyle bir yola girdik. Trend araştırma ekibimizle birlikte I-AM Shift adlı bu dijital platformda trend raporları oluşturuyoruz ve müşterilerimizle paylaşıyoruz.
Sadece müşterileriniz mi takip edebiliyor portalı?
EY: Herkese açık. Raporları da indirebiliyorsunuz. Biz bu raporları müşterilerimize bir sunum yaparken de kullanabiliyoruz. Örneğin, Turkcell’e her 6 ayda bir, “bakın dünya bu yöne gidiyor” diye sunuyoruz, onlar da keyifle dinlemek istiyorlar. Trendler konusundaki uzmanlığımızı da bir şeklide piyasada göstermek istiyoruz.
EK: Açıkçası bizim amacımız, sürekli olarak kendimizi geliştirmek. Güncel kalmak çok zor, kendini tekrar etmekse çok kolay. Tasarlarken bu tuzağa düşmemek gerekiyor. Biraz da yenilikçi bakış açılarına sahip olmak için trendleri daha derinlemesine takip etmek gerekiyor. Bu işin arkasında yatan motivasyon da bu.
Geleceke perakende de ne gibi trendler var, neler söyleyebilirsiniz?
EY: Perakende’de öncelikle satış daha çok online’a kaymış durumda. Biz müşterilerimize, kendi müşterilerini fiziksel mekana çekebilmeleri için artık daha farklı bir deneyim sunmaları gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Dükkanı açıp zaten web sitenizde olan ürünleri buraya dizip müşteri beklemeniz artık yeterli değil. Müşterinin mağazanıza gelmesi için ona farklı bir deneyim yaşatmalısınız. Bu bankacılık sektöründe de geçerli. Artık bankalar da fiziksel mekanı daraltıp daha çok dijitale yatırım yapmak istiyorlar. Çünkü şubeler çok masraflı. Bankalar müşterilerine dijital ortamda “tailor-made” çözümler ve deneyimler sunmayı amaçlıyor ama uzun vadede fiziksel mekanlar da var olacak gibi duruyor.
EK: Evet, bir ara hem perakendede hem de bankacılıkta dijitale hücum oldu desek yanlış olmaz. Fiziksel mekanların tamamen ortadan kalkacağına dair bir inanç vardı. Şu an Z jenerasyonunun alışveriş alışkanlıklarını gözlemlediğinizde fiziksel mecrayı da deneyimlemek istediklerini görüyorsunuz. Bugün her iki mecranın da birlikte çalışması gerekiyor. Buna “Omni-channel” yaklaşımlar diyoruz. İnsanlar internette bulduğu ürünün birebir aynısının fiziksel mağazada karşısına çıkmasını istemiyor, burada farklı bir şey deneyimlemek istiyor. Bunun için “Click&Collect" gibi kavramlar ortaya çıktı. İnternetten satın aldığınız ürünü mağazaya sipariş ederek burada deneyip evinize götürebiliyorsunuz. Bunlar gibi daha deneysel, daha uç deneyimler yaşayabiliyorsunuz. Örneğin, Nike için son dönemde çalıştığımız projeler tamamen bu konsept üzerine kurulu. Nike mağazalarında özellikle belli lokasyonlarda, insanlarla daha duygusal bağ kuracak deneyim alanları oluşturuyoruz.
Yeme içme alanlarında peki...
EK: Yeme-içme veya ağırlama konusunda da “farklı deneyimler yaşama isteği” öne çıkıyor. Yeni jenerasyon ilk evine, ilk arabasına sahip olmayı pek umursamıyor; onun yerine dünyada çok az insanın deneyimlediği şeye para harcamak istiyor. O yüzden uç, marjinal deneyimler yeme-içmede ve ağırlamada da daha fazla karşımıza çıkmaya başladı.
Örneğin, “Instagrammable” diye bir kavram girdi hayatımıza. Artık yaptığımız her mekanı “Instagrammable, yani instagram hesabınızda ya da sosyal medyada paylaşılabilir şekilde tasarlar olduk. Tüm bunların kalıcılığı var mıdır, göreceğiz. Ama bu da zamanın bir gerçeği. Sürekli değişen, dönüşen bir dünyadan bahsediyoruz bir yandan da.