NK: Aslında o son kapıyı kendiniz yarattınız?
MA: Evet, sıfırdan, yeniden bir sayfa açmak ve çok zor bir sayfa. Zor, çünkü çok iyi bir yerdeydim, her şey iyiydi. Bilgi muhteşem, çalıştığın mühendisler harika, süper bir şekilde kurumsal olarak da ilerleyen bir döngüdesiniz. O kadar iyi bir düzen var ki, özellikle beni etkileyen şey çevrenizdeki akıllar.
Kimler onlar? Omuz omuza çalıştığınız, her gün vakit geçirdiğiniz kişiler. Zaha bizi bir araya getiren üst figür. O insanlarla bir araya geliyorsunuz ve Zaha’nın birlikte oluşturduğu şeyi geliştirmeye çalışıyorsunuz. Başka bir heyecan, tabi birlik çok önemli; birlikte olabilmek, biz olabilmek. Hep vurgularım, bana “biz” demeyi orada öğrettiler. Bu da ekip olmak demek, ekip olmak günümüzün unsurlarından biri. Çünkü, bir işi artık tek başınıza yapmıyorsunuz, çoklu bir ortamda, birçok kişi olarak gerçekleştiriyorsunuz. O bağlamda da ekip olabilmek, o ekip ruhunu kurabilmek, bunu bir zorunluluk değil gerçekten birlikte üretmenin bir parçası haline getirmek güzel unsurlar.
Bunlar, benim de MAA’yı kurarkenki temel yapı taşlarım. Ne yaparsak yapalım, attığımız her adımda, unutmadığımız, bizimle birlikte taşıdığımız şeyler. Ama ofis sıfırdan kurmak; bir ofis alanı bulmak istiyorsun ama ekibin yok. Bir ekip oluşturman gerek ama onun için önce projen olması gerek, derken adım adım gelişti.
Yarışma ile proje elde etmeye de çok inanan biriyim, o bağlamda da bir sürü girişimimiz oluyor. Ağırlıklı olarak kamuya iş yapıyoruz, özel sektörle de tabii ki çalışıyoruz. Kamu yararına bir şeyler yapmaktan, geliştirmekten keyif alıyoruz. Yarışmaların çoğu da zaten kamunun açtığı yarışmalar ve o projeler de haliyle bir nevi dönüştürücü projeler olabiliyor. Bizim ilgilendiklerimiz bugüne kadar öyle oldu. MAA böyle, adım adım büyümeye başladı.
Türkiye’de İstanbul Televizyon Radyo Kulesi en çok bilinen projemiz. Geçen sene Kore’de, Seul’de Robot Bilimi Müzesi projesi yarışmasını kazandık. Uluslararası bir kamu projesi, Seul Büyükşehir Belediyesi için yapıyoruz. Ofisin tanınırlığı açısından, başka bir bilinirlik, başka bir farkındalık oluşturdu. Türkiye’de mimara sahip çıkılma şekliyle yurtdışında mimara sahip çıkılma şeklinin çok farklı olduğunu bilfiil yaşadım. Londra tecrübelerime baktığımda da o farkı hissedebiliyorum. Ama işin güzel olan yanı, biz çok büyük bir ekip değiliz, çekirdek bir ekibiz. Yaklaşık 10-12 kişilik değişken sayımız oluyor. Ama çok özel arkadaşlar, nitelikli kişilerle çalışıyorum.
Uğur Doğan: Ofisi hangi yıl açtınız? İlk hangi proje ile başladınız?
MA: Türkiye’ye 2013’te geldim, o sene içinde ofis adım adım gelişti. Kule yarışmasına Londra’dayken katılmıştım ama onun yapılacağı belli değildi çünkü bir fikir projesi yarışmasıydı. Kule’nin yapılacağı 2014’te belli oldu. Kule’nin yapılacağı konusu gündeme gelene kadar, normal akışında işlerimiz, yarışmalar devam ediyordu. Bir yandan da üniversitede eğitim veriyordum. Küçük ama özel birkaç projede yer almıştık. Yine kamu için yarışma olmayan ama tasarım projeler ürettiğimiz olmuştu. Ama yarışma projesinin uygulanacağı haberiyle çok şey değişti. Zaten uzun yıllardır hayatımızda, ilk tasarımı 2011, projelendirmesi 2014’te, yapımına ise 2016’da başlandı. Bugüne kadar geçen 9 yıl.
NK: Bu yüzyılda mimarlığın yapma biçiminin ve tasarım kültürünün multidisipliner bir yapıya dönüşme zorunluluğu olduğunu söyleyebiliriz. Hem projelerinizin karmaşık yapısına hem de bunların kamusal projeler olmasına istinaden, sizin ekibinizdeki profil nasıl?
MA: Şu anki ekibe bakarsak; Melih inşaat mühendisi, üzerine işletme yüksek lisansı yaptı, onun haricinde ekipte herkes mimar ama kendi içlerinde çok farklılaştılar; biri BIM konusunda uzman, biri sayısal tasarım programlarını çok iyi şekilde kullanır. Bir diğeri oyun üzerine şu an yüksek lisans eğitimi alıyor; VR’lar, AR’lar, hologramlar vs. Hatta Venedik Bienali’ne de gideceğiz, gidebilirsek... “Hologra-MAA” ile sergide yer alacağız. Hepimiz birlikte üretiyoruz ama her birimiz diğerinden belirli konularda daha özelleşmiş, farklılaşmış bilgilere sahip oluyor.
©NAARO
Özel sektör ya da kamu, işveren belli bir proje için size geldiğinde, mimara geliyor, sadece mimarı biliyor. O proje sadece mimardan oluşan bir ekibin işiymiş zannediliyor. Projenin tipolojisine bakıyorum ve onlara, işin içerisine dâhil olmadan önce, burada mimari ekip ile birlikte başka hangi ekiplerin olması gerektiğini ve bu projede bizim çalışabileceğimiz ekipleri söylüyorum. Çünkü, iyi bir bütünün oluşabilmesi için onun aslında alt kalemlerinin de tasarlanması gerektiği, bunun böyle bir organizasyonla başlayan bir süreç olduğu algısı yok. Ekip organizasyonunun düzgün bir şekilde kurulması çok önem taşıyor. Hem ofis içindeki ekibin kurgusu önemli, hem de o projede hangi mühendis ve danışmanlarla çalışacağınızın kurgusunda söz sahibi olmak da çok değerli.
Tüm paydaşlar bağlamında herkes birbirini tamamlayarak, MAA’yı oluşturarak, projeyi teslim ediyoruz.