Kendi ofisinizi kurmaya ne zaman karar verdiniz?
Lisans döneminde yarı zamanlı olarak çalışıyordum. Mezun olduktan sonra bir dönem hem mimarlık hem de iç mimarlık ofislerinde çalıştım. Kendi ofisimi kurmam ise yüksek lisans dönemine tekabül ediyor. İlk ofisimi 2003 yılında Kadıköy'de kurdum. Tabii o zaman çayımı kahvemi yapıp, eskiz kağıtlarının başına oturup karalayacağımızı zannediyordum. İnsanlarla tanışınca, o ikili ilişkileri kurmaya başlayınca çok da öyle olmadığını gördüm. Sonra da yürütemedim zaten. Orayı kapatıp yine bir yerlerde çalıştıktan sonra 2006'da başka bir mimarlık ofisi kurdum.
Onu da tek başınıza mı kurdunuz?
Hayır, orada benden yaşça büyük, tecrübeli bir ortağım vardı. Bir süre birlikte çalıştıktan sonra iş başka bir noktaya gitmeye başladı. Artık neredeyse para koyup müteahhitliğe kalkışacak gibiydim. Ofis büyüdü, kalabalıklaştı, metrekare olarak hacimli işler yapıyorduk. Şu anda web sitemizde bunların hiçbiri yok. Sadece bir tanesini nazar boncuğu olarak koydum, bakıldığında direkt okunuyor zaten.
Hangi proje bu?
İsmini yad etmeye hiç gerek yok web sitemizde net olarak sırıtıyor (gülüyor). 2006'da ofis ilk kurulduğunda yapmıştık. Benim de ilk müellif olduğum projedir. Şu anda yapacağım bir proje değil. Kalabalık, curcuna, birçok yönüyle piyasacı anlayışa sahip. Dert para kazanmaksa, evet kazanıyordum ama bir süre sonra bundan keyif almadığımı ve hayat görüşü olarak inanmadığım şeyler yaptığımı fark ettim. Birkaç sene sonrasında da "artık ben yokum" diyebildim.
2012 yılının sonunda 34 Architects'i kurmadan önce, bir arkadaşım vasıtasıyla tanıştığım Zeynep (Bahar) ile, birlikte çalışabilir miyiz diye iletişime geçmiştim. Kafamdakileri ona da anlattım. Olur deyince bir araya geldik. Zeynep, ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden mezun. Ekibimizin diğer üyesi Duygu (Özkan) da iç mimarlık mezunu. Şu anda İTÜ'de Endüstri Ürünleri Tasarımı'nda master yapıyor. Yani girift bir yapımız var. Zaten 34 Architects'i mimarlık ofisi diye tanımlamak istemiyorum.
Derdimiz sadece mimari ve iç mimari ile değil. O mekanın tasarlanmasına etki eden fontlarla, logolarla, dokularla, malzemelerle, tasarımın hikayesi ile, markayla, grafiklerle, mekanın içerisinde yer alacak aydınlatmalarla, objelerle, ambalajlarla da derdimiz var. Mekan içerisinde iletişim kurulacak her noktayı tasarlamaya çalışıyoruz. Mekanlarda kullandığımız grafiklere kadar biz tasarlıyoruz. O konuda da kardeşim Ceyhun çok yardımcı oluyor. Kendisi iyi bir reklam ajansında kreatif direktör, bize de dışarıdan destek veriyor. Projeleri ortaya çıkarırken hep birlikte tartışıyoruz.
34 ilk bakışta İstanbul'u çağrıştırıyor. Ofisin ismini seçerken neyi ön plana çıkarmak istediniz?
İnsanların aklına İstanbul geliyor ama esas çıkış noktası yaşımla ilgiliydi. Hatta sonradan hata mı yaptım diye de düşündüm. Algı İstanbul'a doğru evrilince de logo tasarımında şöyle bir yol izledik; soldaki 3 için Batı'yı temsil eden bir font kullanıp, sağdaki 4 için de Doğu orijinli bir font seçtik.
Peki ofisinizin yerini, binasını seçerken nelere dikkat ettiniz?
Lokasyon önemliydi, ofisin Beyoğlu'nda olmasını istiyorduk. Genel olarak bu bölgede en büyük sıkıntı trafik ve otopark. Müşterimiz ya da tedarikçilerimiz geldiğinde araçlarını bir yere park edebilmeli. Burada o açıdan hiç problemimiz yok. Bu konulara hakikaten dikkat ettim. Ofisimiz aslında küçük, belki birazcık sıkışıyoruz ama aradığımız özellikleri bir arada karşılayabileceğimiz bu mekanı bulduk. Biz taşınmadan önce burası bir depoydu. Zeminde, parkelerin üzerinde seramik kaplama vardı, hepsi oynuyordu. Onları söktükten sonra altında böyle kaliteli bir ahşap bulunca çok sevindik. Onun dışında mekana dokunmamaya özen gösterdik, sadece biraz bakım yaptık ve temizledik. Tavanda sonradan alçı kartonpiyerler yapılmıştı, onları söküp attık. Elimizde ne kaldıysa onu bıraktık. Mevcuttaki ahşap tavanı koruduk.