Az önce Çamlıca sürecine değindik ama yarışmalar konusundaki genel düşüncenizi de almak isteriz.
Benim en büyük eksikliklerimden biri, yarışmalarla çok fazla ilgilenememek. Mimar adaylarına akademideyken yarışmalara hazırlanılması gerektiğinin bilinci verilmeli ve yönlendirilmeli. Mezun olduktan sonra iş telaşının içerisinde yarışmayı çok gözünüz görmüyor.
Bu yaz bir yarışmaya niyetlendik, gittim şartnameyi aldım, harcını yatırdım ve o noktada orada kaldı. Takip ettiğim çok iyi yarışmacı ekipler var. Ne yazık ki ancak birkaç tanesinin projeleri uygulanabiliyor. Birisi bir arkadaşıma "Yarışmaya hazırlanacağınıza gidin işverene ücretsiz iş yapın, en azından uygulanmış projeniz olsun." demiş. Üzücü ama bir yönüyle doğru, yeni mezunsan, böyle bir imkanın varsa, iyi iş yaptığına inanıyorsan, git ve dene.
Son dönemde en çok tartışılan yarışmalardan biri de MEB Eğitim Kampüsleri. Gerçi o da yine mimarlık çevrelerinde tartışılıyor. Sokaktaki insanın bundan haberi yok.
Yok çünkü kent kültürü yok, mimarlık kültürü yok, böyle bir algı yok. Bunu sadece mimarlık ile sınırlamamak da istemiyorum, genel anlamda bir tasarım kültürümüz yok. Bizim Zeynep'in de en büyük dertlerinden biri bu; endüstri ürünleri tasarımı kültürü denilen şeyin Türkiye'de olmaması. Çoğumuz bunu hala sandalye tasarlamak zannediyoruz. Birçok tasarımcıda "bir dokun bin ah işit" durumu var yani.
Hala mimarların, iç mimarların alanlarına müdahil olmasını tartışıyoruz. "İç mimar mı, dış mimar mı" muhabbetini geçtim, onun haricinde birçok mimar ve iç mimar, "evimi ne renk boyayayım" sorusundan nasibini almıştır. Öte yandan mimara hala inşaat mühendisi gözüyle bakılıyor. Kavramlar karışmış vaziyette. Bunları aşamadığınız noktada diğerlerinin aşılması zaten mümkün değil. Bu kültürün verilmesi uzun bir süreç ama mutlaka ve mutlaka tüm topluma verilmeli.