Kentsel yoksulluk ve politik bir alan olarak kentsel planlama

01 Nisan 2009

Kentsel yoksulluğun izlerini sürmek için sanayi-istihdam ilişkisine ve sosyal politikalara işaret eden Yrd. Doç. Dr. Besime Şen kentsel yoksulluğu aşmak için kentsel planlamanın kendini daha politik bir alan olarak konumlandırması gerektiğini vurguluyor.

Şen ile kentsel yoksulluk kavramını tanımlayan parametreleri ve kentsel yoksulluğun çözümü için nasıl bir kentsel planlamaya ihtiyaç olduğunu konuştuk.

Kentsel yoksulluk kavramı hangi parametrelerle tanımlanıyor?

Kent yoksulluğun izlerinin birncisini sanayi-istihdam ilişkisinde, ikincisini ise sanayisizleşmesinin yarattığı yeni yer seçiminde , üçüncüsünü ise sosyal politikalarda aramak gerek.

Kentsel yoksulluk kavramı, istihdam politikalarıyla (doğrudan) ilişkili bir kavram olmasına rağmen, sadece kent yoksulluğuna bağlı olarak değişen bir durumu yansıtmıyor. Kentlerdeki getirileri ve götürüleri açısından kavramsal  içeriği değişen istihdam politikalarının en kritik dönemi, sanayisizleşme ile birlikte sanayinin bütün istihdam ihtiyaçlarını sağlayabileceği yolundaki iddiasını kaybetmesi ile oldu. Ayrıca sanayi çevreye verdiği tahribat ve doğal kaynakların aşırı kullanımı açısından da refaha dair yaptığı  vurguyu kaybetti. Sanayinin kentsel yoksullukla birinci bağı bu iken, diğer bir bağının ise kentlerde kurulduğu yerleri aşırı tahrip etmesinden dolayı başka coğrafyalara kayması olarak kurabiliriz. Sanayinin terk ettiği alanlarda aşırı bir işsizliğin ortaya çıkmasından sonra bu işsizliği aşmak için yeni sektörler yaratmak bir politik yaklaşım olarak karşımıza çıktı. Aslında bu bir ekonomi politik yaklaşımdı. Fakat ilginç bir biçimde o boşalmış mekanların yeniden fonksiyonlandırılması meselesi ortaya çıktı ve bu  politik gündem, kent plancılarına bu alanları işaret etti.

1970lerde başlayan bu yeniden fonksiyonlandırma meselesi 1990larda netlik kazandı.

Özellikle 80lerden sonraki neoliberal politikaların etkisiyle mi netlik kazandı sizce?

Hayır, neoliberal politikalar olmasaydı da yeniden fonksiyonlandırma işi şehircilerin gündemine girecekti ve ekonomi politikanın bir konusu olacaktı. Fakat neoliberalizmin aynı dönemde güçlenmesi, bu yeni fonksiyon arayışının başka türlü bir çözüm içinde; özelleştirme mantığı içinde çözülmesine neden oldu. Bu süreç şöyle işledi: Fabrika alanlarına, limanlara ve bunların çevrelerine nasıl bir fonksiyon kazandırılacağına dair çözüm önerileri arayışının içine özel sermaye grupları da katıldı. Dolayısıyla karar sürecine katılan özel sermaye grupları sayesinde fonksiyonun niteliği ve bu fonksiyonun kimler için avantajlı olacağı, üst bir politika mantığı ile ilişkili hale gelmiş oldu ve sermaye grupları daha çok orta sınıfın yaşam beklentilerine yanıt verecek şekilde buraları yeniledi. Bunları da ihtiyacımız olmayan aşırı tasarım anlayışı ile yaptı. Aşırı tasarım anlayışı, farklı kesimlerin kendilerini içinde var edebilecekleri, kendi taleplerini oluşturabilecekleri bir seçenekten uzaklaştırarak esnek olmayan bir ortam yaratıyor ve böylelikle de daha dar bir kesimin talebini gözetmiş oluyor.

Elbette kişilerin kendi evlerini aşırı tasarım ortamı haline getirmesine kimse karışamaz, ama söz konusu olan her ne kadar özel sermayeye ait olsa da kapladığı yer itibariyle kamusal nitelikteki alanlar. -Çünkü kamusallık tapu ile ilgili bir şey değil.- Fakat sanki evimizin arka bahçesini dekore eder gibi boşalmış alanları dekore etmeye başladık! Bu aşırı dekorasyon da bir kesimi o alanların dışına attı ve o alanları sadece bir grubun kullanımına sundu. En önemlisi de bu alanlar artık ticarileşen bir nitelikle dönüşmeye başladı.

 Bir yeri terk edip yeni bir yere geçtiğinizde, orasını yeni bir yatırım alanı olarak öne çıkarıyorsunuz. Yani diğer yatırımcıları oraya çağırmak için aslında cazip bir yer yaratıyorsunuz. Bu süreç  kendi dinamiğini kendi yaratıyor ve bu da mekanlar arasında ekonomik yatırımlar açısında aşırı kutuplaşmaya neden oluyor. Bir dönemin daha refah olan mekanları, yatırım kaybettiği için giderek yoksullaşıyor.


Besime Şen ile...
Asuman Türkün ile...
Murat Cemal Yalçıntan ile...
Erbatur Çavuşoğlu'nun kaleminden...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :