Türkiye'de hal böyleyken bir de "unique" kent Londra'nın ulaşım sistemine bir göz atalım istedik. Çünkü İstanbul Teknik Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olan ve aynı zamanda da Oxford Üniversitesi'nde doktora yapan Eda Beyazıt'ın da söyleşinin hemen başında söylediği gibi İngiltere'de ulaşım sorunları son 25 yıldır Türkiye'dekinden çok bir biçimde farklı algılanıyordu…
Beyazıt'a mail yoluyla Londra'nın ulaşım politikalarını ve bu politikaların nasıl belirlendiğini sorduk.
Türkiye'de ulaşım sorunu, kentsel sorunlardan bağımsız olarak sadece trafik sorunu olarak algılanırken İngiltere'de bu sorunu nasıl tarifleniyor?
İngiltere'de ulaşım sorunları özellikle 1980'lerin ortalarından beri Türkiye'dekinden çok bir biçimde farklı algılanıyor. Yalnızca yolculuk süresi, maliyeti, türel dağılım gibi ulaşım verilerini esas alan planlar yapmak yerine, bu verilerin sosyo-ekonomik ve ekolojik verilerle beslendiği projeler geliştiriliyor. Bizde uygulamada ve akademik çalışmalarda önemli yer tutan klasik arazi kullanımı ulaşım modellerinin gerilerde kaldığını söylemek mümkün. Ulaştırma Bakanlığı'nın eşdeğeri olan Department for Transport'un (DfT) yayınladığı raporlara baktığımızda genel kapsamda iklim değişikliği, sosyal dışlanma, ekonomik verimlilik endişesi taşıyan, sürdürülebilir bir ulaşım politikasının benimsendiğini görüyoruz. DfT'nin, ulaşımın geniş anlamda sosyo-ekonomik etkilerini konu alan ve iklim değişikliği üzerindeki etkilerinin tartışıldığı raporları izlemek mümkün.
DfT'nin yanısıra 1997 yılında kurulan ve bakanlığa bağlı olan Sosyal Dışlanma Birimi (Social Exclusion Unit, şimdiki adıyla Social Exclusion Task Force) gibi kurumlar ve bu kurumların yanısıra STK'lar, enstitüler ve üniversiteler ulaşımın genişletilmiş etkilerini, yani yalnızca ulaşım sisteminin ulaşım kullanıcısı ve ulaşım sistemi üzerindeki etkilerini değil, geniş ekonomik etkilerini (ölçek, aglomerasyon, network ekonomileri) araştıran, ulaşımın yarattığı sosyal dışlanma gibi etkileri konu alan ve özellikle de ulaşımın iklim üzerindeki etkilerini irdeleyen detaylı araştırmalar yayınlıyorlar. Bu araştırmalar DfT tarafından çok dikkate alınıyor ve stratejik planlarına dahil ediliyor. DfT'nin 2009 yılı sürdürülebilir gelişme eylem planına baktığımızda en önemli mücadele alanının ekonomik gelişmeyi sera gazlarının üretimini azaltacak şekilde desteklemek olarak belirlendiğini görüyoruz. Bu anlamda İngiltere mevcutta %21 oranında ulaşımdan kaynaklanan karbokdioksit üretimini önümüzdeki on yılda %14 oranında düşürmeyi hedefliyor. Bizde otomobil sahipliği İngiltere'den çok daha düşük olmasına rağmen bu oran çok da düşük değil, sanırım yüzde 18'lerde.
Bir diğer önemli konu da yine ulaşım sorunlarının ele alınmasıyla ilişkili olarak ulaşım yatırımlarının belirlenmesindeki gelişim. Yatırımların fizibilite hesaplarında geleneksel olarak kullanılan fayda – maliyet analizlerinin ötesine geçilmiş durumda. Bu analizlere ek olarak sosyal ve çevresel maliyetleri, kazançları dikkate alan ve aynı zamanda parasal değerlerle ölçülemeyen unsurları da hesaba katan genişletilmiş fizibilite çalışmalarının yapıldığını söylemek mümkün. Pratikte henüz yeni olsa da teoride özellikle akademide bu konuda önemli gelişmeler görülüyor. Bu sayede ulaşımın yalnızca pazarın belirlediği bir unsur olmaktan çıkması ve toplumun her kesimine hitap edebiliyor olması hedefleniyor.
Sonuç olarak; İngiltere'de gözlemlenen durum ulaşımın herkesin adil bir şekilde faydalanabileceği, toplumun herkesimi tarafından erişilebilir, çevreye duyarlı ve ekonomik kalkınmayı destekleyecek uzun soluklu projeler sunacak şekilde yapılandırılıyor olması. Ulaşım sorunlarının tariflenmesinde bu kavramların önemli rol oynadığını söyleyebiliriz.